Çok çabuk öfkeleniyoruz, çok çabuk kızıyoruz… Öfkemiz merhametimizin, tahammülsüzlüğümüz sevgimizin önüne geçmiş! Nefretimiz, hoşgörümüzü gölgelemiş! Bizi biz yapan değerlerimizi boykot edercesine en ufak olayda birbirimizin boğazına sarılıyoruz!

Nereye gidiyoruz?

Aynı bayrağın altında yaşayan, sevinçleri bir, üzüntüleri bir olan…

Aynı kıbleyi paylaşan aynı ülkenin, hatta aynı şehrin yaşayanları, futbol maçına giderken kasatura, kılıç, pala, bıçak, satır, taş, sopayla gidiyor.

O bıçak, o satır kime karşı kullanılacak? Karşı takımın taraftarına!  Şu hale bakar mısınız?  O takımda en yakın komşusu veya bir yakını da olabilir. Nasıl bir ruh hali anlam verebilmek mümkün değil! Seçimlerde yapılan konuşmalar,atılan sloganlar, ‘sen hain, ben vatanperver’ ifadeleri…

Senden olan vatan evladı, senden olmayan vatan haini  türünden söylemler! Hakikaten vatan evladı kim,yada hangi camialar?

Öyle bir tahammülsüzlükler yaşanıyor ki, inanılır gibi değil.

Hani cinnet toplumu olduk neredeyse!

Kadın cinayetleri, alacak-verecek cinayetleri, gençler arasında meydana gelen gençlik çeteleri, kadın tacirlerinin toplum ahlakını bozan çabaları, tv’lerin ahlaksızca, pervasızca ,bu necip milletin değerlerini ayaklar altına alırcasına yaptıkları yayınlar!Maalesef bu ahlaksızlığı yapan tv kanalları, kendi camiamız ve hükmettiğimiz kanallar! Ve maalesef  RTUK de tüm olanlara  sessiz kalmaktadır.

Bu ahlaksızlığa bir milletvekili de çıkıp mecliste önerge vermemektedir. Bir vücut gibi gördüğümüz toplumların,  tüm hücrelerine yerleşen ölümcül virüslerden başka bir şey değildir. Bu virüsler, o koca toplumları önce kemirir, sonra da bir çınar ağacı gibi yere devirir. Bir virüs bulaşmış toplumumuza! Bu nedenle tahammülsüzlükler had safhada. En ufak tartışmada kavgalar ediliyor silahlar patlıyor, etik ve ahlaki değerler hiçe sayılıyor!

Aidiyet üzerinden faşizm naraları atılıyor!

Ölmüş bir insanı mezardan çıkartacak kadar, kin ve nefret dili kullanılıyor!

Şeytan ve şeytanlaşmış insanlar aramızda kol geziyor!

Ve şeytan boş durmuyor…

İftira, dedikodu, yalan sanki zorla söyletiliyor!

Boş şeylerle o kadar meşgul oluyoruz ki, doğrulara inanasımız gelmiyor!

 

Çok olan,  daha fazlasını istiyor! Doymak bilmiyor!

Az olan, fazlaya ulaşmak için her türlü hileye başvuruyor!

Kimse hakkına razı olmak istemiyor. Açgözlülük, doymayan bizler ve daha fazlası! Her şeyin daha fazlası istemekten, hiçte pişman olmadık. Kaçırdığımız bir sürü şey oldu;  bunlarında farkına varmadık/varamadık.  Neden elimizdekilerle yetinemedik ki,  neden?

Hayattan tat almayı unuttuk.  Az ile yetinip şükretmek yerine, mutluluğu çok uzakta aramayı seçtik. Yani başımızda duran güzellikleri göremedik. Çünkü unuttuğumuz bir şey, birçok şey vardı. Çok kazanmak için bedel ödemeniz gerektiği ve tekrar o bedelleri geri almak için kazandıklarını geri vermen gerektiğini unuttuk!  Ve tekrar başa döndük! Ne kazandıysak geri verdik, elimizde kalan bir şey kalmadı belki ama kaybettiğimiz o kadar çok şey oldu ki. Peki neden? Niçin? Kime?

Alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberin ümmetiyiz…

Hani biz feraset sahibi olacaktık!

İnsan birbirine yük olmak için değil, birbirinin yükünü alan olacaktı!

Birbirimizi güçlendirecekken birbirimizi zayıflatıyoruz.

Haksız kazancı kendine helal gören bir hal aldık!

Adalet anlayışımız yerlerde sürünüyor!

Hukukun üstünlüğü değil,üstünlerin hukuku  egemen anlayış olmuş ne yazık ki!

Bütün bu bilinmezliğin içinde bildiklerim var elbette...

 Bir zamanlar ne kadar saf, ne kadar masum ve ümitli olduğumuz…

Yarınların bizim için her zaman, ne olursa olsun güzellik, iyilik ve mutluluk getireceği inancıyla dolu olduğumuz, ülkemizi her zaman muasır medeniyet seviyesine çıkarmak için çalışmayı tek amaç haline getirdiğimiz. Geliştiğimiz, geliştikçe mutlu olduğumuz, mutlu oldukça hayata daha çok bağlandığımız, birbirimizi daha çok sevdiğimiz zamanlar vardı.

Biz böyleydik…

Tahammüllü, istikrarlı, güler yüzlü,merhametli…

Şimdi herkesin acelesi var, kimse kimsenin yüzüne bakmıyor! Bırakın gülümseyip selam vermeyi, mümkünse herkes birbirini görmezden geliyor. Birinin başına herhangi bir şey gelse ötekinin umurunda olmuyor. Komşuluk bitti, paylaşmak bitti, bayramlar bitti.  Önceliğin yalnızca para olduğu, onun da;  ‘yeter ki gelsin, nereden gelirse gelsin’  görüşüyle elde edildiği bir dönemden geçiyoruz.

İşte beni de bu dönemden geçmek inancı kurtarıyor.

Bunun bir dönem olduğunu düşünüyorum.

Karakterimize sinmiş, bizi biz yapan değerleri ne olursa olsun kaybetmediğimizi, bunun yeniden ortaya çıkacağını, bizi yeniden biz yapacağını düşünüyorum. SELAM VE DUA İLE