Şeytanın avukatlığını yaparak yazıya girelim… Çoğu maçta bizi göçürten hakem Göçek, maç 1-0’ken Türkmen’in rakibine yaptığı pozisyonda penaltıyı verseydi bu maç böyle olmayabilirdi.

 İlk defa hakemin lehimize tesirini gördük ifadesi bu maç için söylenecek herhalde…

Beşiktaş maçındaki galibiyetle bir anda üstündeki kara bulutları dağıtıp farklı bir hava yakalayan takım için Rize maçı çok çok önemliydi.

Yağmur, sanki bunun önündeki en büyük engeldi. Çünkü bizim takım pas yapan, sürekli birbirini kollayan bir takım… Bir de topa ve dolayısıyla rakibe halı sahada bile girilmeyecek bir şekilde giren Hosseini sayesinde böyle bir havada müthiş bir gol yiyerek her şeyi aleyhimize döndürdük.

Bardaktan boşalır gibi yağan yağmurdan göle dönen bir zeminde inatla kısa pas yapmaya çalışmak, kabak bir yaz lastiğiyle karın üstünde yol almaya çalışmak gibiydi. Ve biz nedense ısrarla bu hatayı yaptık…

 Sturridge girene kadar bizimkiler gölde yürümeye çalışıyordu.

Bu dakikaya kadar Rize’nin net iki gol pozisyonunu Uğurcan müthiş çıkardı ve maalesef ilk yarının son anında Nwakaeme ile beraberlik gelebilirdi ama beceremedik. Maçın kırılma anı ise hakemin Rize lehine vermediği penaltıydı.

Bu kadar ağır bir zeminde hocayı ve oyuncuları eleştirmek haksızlık olur… Ama bu kadar kısa pas yapmakta ısrar etmenin de açıkçası bir mantığı yoktu.

Tek yapılması gereken uzun toplarla golü aramaktı. Geç de olsa bunu başarabildik. Sturridge girdikten sonra ilerde çoğalan ve pozisyon bulabilen bir takım gördük. Şu bir gerçek ki Sorloth’dan ortada sıçan oyunundaki gibi bir oyun beklemek hayal olur. Bu adam kanatlardan beslenmediği müddetçe, takım bir kişi eksik oynar. Yanında mutlaka bir kişi daha olmalı…

Sonradan oyuna giren Sturridge ve Doğan maçın adamlarıydı. Ve tabii ki kaleci Uğurcan ve bir gol bir asistle oynayan Sorloth da bu galibiyetin mimarlarıydı.

Bu kadar ağır saha ve hava koşullarında üstelik 1-0 geriye düşüp maçı son yirmi dakikada çevirmek ve de üçüncülüğe yükselip zirveye çıkmak müthiş bir moral oldu hepimiz için.

Obi, yavaş yavaş oturmaya başladı, Sturridge kendini buldu ve bir ay sonra da Ekuban gelince takım çok daha iyi olacaktır.

Milli takım arası da takıma ilaç gibi gelecektir…

Ezcümle… GÖLDE GALİBİYET…

 

 Sivas maçının ardından yayınlamadığım şu yazıyı gördüğüm lüzum üzerine buraya ekliyorum.

Selam ve dua ile…

………………………………………………………………

Kimse fırtınaları sormaz, herkes geminin limana girişini sorar...
Buradan yola çıkarak, bütün bunlara ket vuran adamdır teknik adam...

Ünal'ın kişiliğini adamlığını eleştirmiyoruz...
Sevgisini, saygısını her daim takdir ediyoruz...

Ama bunu yaparken de âlimlerden veya Orhan Ayhanlardan el almadık bu zamana değin...

 

16 maç yenilmeyen adamı tartışmıyoruz... Sadece ve sadece 16. maçında yaptığı hatalara değiniyoruz...
Yani sadece ama sadece bir 90 dakikayı değerlendiriyoruz...

( Ünal Hoca' yı sevmek başka bir doksan dakikayı değerlendirmek bambaşka...

Geçen yıl kendi ve takım için Malatya maçı dönüm noktasıydı... Ve sonrasında istifası cebindeyken yönetimin de desteğini alarak Burak ve Onur şah matıyla gemiyi limana sokmuştu, bu sene belli ki birileri rotayı farklı belirliyor)

Düne kadar PARMAK' ı Yusuf u da kimse kal'e almıyordu...
Yusuf;Ekici' ye
Parmak; Onazi' ye borçlu bugünkü geldikleri noktayı bir yönüyle...

Belki de yarım saat oynayan Doğanlar da böyle sivrilecek ama oynatılmak zorunda olan OBİler gibiler dizginlemese hocayı...

Yani başkan siyasete gebe Ünal da her ikisine...

Bıraksalar da Ünal, Ünal gibi olsa...

Üstümüzdeki undan bizi gören değirmenci sansa da
elinin hamuruyla
sözü çakıyor birilerinin beyninde...

Çok derinden olmasa da bazı fırtınaları hissediyoruz ama biz daha çok
bir doksan dakika içerisinde geminin seyri seferini tetkik ediyoruz...

Kaptanın ve geminin ruh halini değil...

Gerekirse o doksan dakikanın sonunda bir gün sonra başka bir yazıda mutfağa da gireriz...

Ya da
Bir sonraki doksan dakika takım bambaşka olur biz de bir önceki ifadelerin tam zıddıyla tetkik de yapabiliriz..

Bunun için âlimlik veya Arsen Wengerlik referans değil...
Mutfağı da aşçılığı da fırtınayı da gemiyi de futbolun beşiğinde sallandığımız zamandan beridir biliriz...

"Eli" susturamayız... Ondandır ki elinizden geldiğince el ele verip "Eli" yabana atmayın...

Bir " d" ekler başınıza "V" eli 'yi " d" eli diye anlatır âleme...

Ezcümle... Söyleyenler bilmez, bilenler söylemez...