Korona virüs sebebi ile yaşanan gelişmeleri takip ediyorum. Her vatandaş gibi elbette kendime göre önlemler alıyorum. Yazıma başlarken, Sağlık bakanımız sayın Fahrettin Koca bey başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarına, bu ülkenin vatan sever bir ferdi olarak şükranlarımı sunuyorum. İnanılmaz bir mesai ve gayretle, insanımızı koruyabilmek için olağanüstü performans sergiliyorlar.

Dünyanın geçmişine baktığımızda,  zaman zaman bu tür felaketlerin yaşandığını görmek mümkün! Daha birkaç yıl evvel başka bir virüs dolayısıyla dünya genelinde 200 bin insanın, 1981 yılında yine başka bir virüs salgını sebebi ile 30 milyon kişinin öldüğüne ve daha nicelerine şahit olduk. Yani bu salgın, yeni bir olay değil. Bu nedenle panik olmaya, telaş yapmaya gerek yoktur.

Özellikle sağlık bakanlığı personel ve yetkilileri ile il mülki amirlerinin çok daha soğukkanlı ve kendilerinden emin görünmelerinde fayda vardır. Yerel bazda baktığımda maalesef, sayın bakanımızın kendinden emin ve güven verici açıklamalarının tam tersine, il de ki bürokrat kesiminin, daha tedirgin bir yaklaşım içinde olduklarını gözlemliyorum. Hatta sapla samanı karıştıranlar mevcut.

Trabzon’da bu virüs yüzünden bir hasta, hayatını kaybetti. E.Y isimli 61 yaşındaki bayan hasta, Fransa’dan gelen bir gurbetçimizdi. Ölümüne çok üzüldüm. Rabbim rahmeti ile muamele etsin. Yakınlarına sabırlar diliyorum. Söz konusu merhumenin, birkaç gün evvel haberini yapmıştık. Kaşüstü hastanesinde rahmeti rahmana kavuşan ablamızın ismini vermeden, bir hastanın bu virüse yakalandığı ve testlerin pozitif çıktığını ifade etmiştik. İl mülki amirimizin isteği ile 1 saat içinde apar topar emniyette ifadeye çağrıldık! Sanki, virüsü biz var etmiştik. Sanki, bu virüs ‘niye var’ diye sorup birilerini zan altında bırakmıştık? Efendim, insanlar panik olmasın diye gizli tutmak istiyorlarmış!

Sayın valim, sayın il müdürüm, daha öteye gideyim sayın bakanım. Çabalarınızı alkışlıyoruz. Ancak, provakatif haber yapanlar ile gerçekten gazetecilik yapanları aynı kefeye koymanız, hiç doğru bir yaklaşım değil. Hain Fetö unsurlarının kışkırtıcı paylaşımları, yayın organları üzerinden değil, kişisel sosyal medya hesaplarından yapılıyor. Gazetecilerin bilgi paylaşımı ne zamandan beri suç oluyor? Kaldı ki bu konuda, “Haber yapılamaz”  diye bir kararname veya bir kanun da yokken! Kaldı ki bu gazetecilerin, kendi çoluk çocuk, anne, baba, eşi yok mu? Niye tedirginlik yaratsınlar?

Bir vatandaş olarak, ve toplum psikolojisini 30 yıldır gözlemleyen bir gazeteci olarak tavsiyem şudur. Olayları gizlemek, daha çok paniğe sebebiyet veriyor. İnanın bu böyle. Çünkü net bilgi verilmediği için şehir efsanesi tüm il geneline yayılıyor. Şahsımı, son üç günde en az 200 kişi aradı. Ve dedikleri; “Siz gazetecisiniz, hastaneler virüslü hastalarla dolup taşmış deniyor, hastanelerin odaları yetmiyor! Doğru mu bunlar?”  şeklinde cümleler oluyor.

Bakınız, bırakın gazeteler, gazeteciler haberlerini yapsın. Biz bizi arayanlara böyle bir şey olmadığını söylüyoruz. Bunların dedikodu ve provakasyon olduğunu defalarca anlattık, anlatıyoruz. Eğer iki tane, üç tane vaka varsa, ölüm varsa, gazeteci olanlar, basın organı olanlar bunları haber yapsın. Kimseyi hukukla filan baskı altına almaya çalışmayın. Lütfen sap ile samanı karıştırmayın. Çünkü, doğru haber verildiğinde bunun iki mühim faydası olacaktır:

1-Bu tür provakasyon kokan dedikodu, yani şehir efsanesi söylentilere itibar edilmeyecek.

2-Üç beş vaka varsa( iller bazında) il sağlık müdürlükleri ve valilik açıklamalıdır ki, insanlar koruyucu tedbirlerini daha çok artırsın. Çünkü , ‘bize bulaşmaz, bizim şehrimizde olmaz’ gibi cahil düşüncelerle dolaşıp, toplum için tehlike addeden insanlar aramızda dolaşıyor.

Sayın bakanım, lütfen bu konuda,  il müdürlüklerine ve valiliklere yetki verin. Yoksa dedikodular, şehir efsaneleri ile insanlar, daha çok tedirgin oluyor. Sayın il yetkililerimiz, gazetecileri yalan olmayan haberler için adli makamlara sevk etmek, bu kutsal görev çabanıza hiç yakışmıyor, bilesiniz!