Türklerde kadın, erkeğin biricik yoldaşı ve çocuklarının anası olmak gibi önemli bir fedakarlığın yanında, kendisine verilen bir takım haklardan dolayı, Hanların, Hakanların, savaşçıların önünde saygı ile eğildikleri bir şeref abidesidir. Türk inancına göre “Han ile Hatun”, göklerin ve yerin evlatlarıdır. Türk destanlarında ‘Kadın’,  erkeğinin daima yanında, onun güç ve ilham kaynağıdır. Devlet yönetiminde, elçilerin kabulünde Hatun’un da Hakan ile birlikte yer alması, siyasi ve idari konularda görüşlerini beyan etmesi ise, Türklerde kadınlara verilen değerin bir başka örneğidir. Cengiz Han’ın bir konuşmasında “Ben sizin Hanınızım, bu da benim Han’ım.” diyerek eşini göstermesi, aradan yaklaşık 800 yıl geçmesine rağmen, kadının hiç bir hakkının olmadığı toplumlara, uyanmaları için atılan bir tokat gibidir. Türk toplumunda, zaman içerisinde  çeşitli etkilerin tesiriyle oluşan zihniyet değişikliği nedeniyle, kadının hak ettiği değerinin göz ardı edilmesi ve erkeğin egemen olması sonucu ortaya çıkan sonuç ise, koca bir imparatorluğun çöküşü olmuştur. Kadın’ın toplumdaki değerini bilen ve onlarla beraber Milli Mücadeleyi yürütüp, birlikte başarıp, birlikte  yeni baştan  bir devlet yaratan Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet ile birlikte, kadınların haklarını  güvence altına almış ve yıllarca devlet, toplum ve siyaset yönetiminden uzak kalan kadınlara, batılı ülkelerde bile verilemeyen özgürlükleri ve eşitliği vererek, haklarını iade etmiştir. Cumhuriyet’in 15 yıl içerisinde kat ettiği mesafenin en büyük mimarları, çalışma hayatının her safhasında görev alan kadınlarımız olmuştur. Ülkemizin, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan hızlı gelişmeyi yeniden yakalamasının, kadınlarımızın çalışma hayatının her safhasında, siyaset ve devlet yönetiminin her kademesinde, daha çok görev almaları ile gerçekleşeceği yadsınamaz  bir gerçektir. Diğer ülke kadınlarının da, ülke yönetimlerinde söz sahibi olması, dünya barışı için çok önemli bir gelişme olacaktır. Zira, hiç bir kadının yaradılışında, saldırganlık değil, koruma iç güdüsü vardır… Başta Türk kadınları olmak üzere, tüm  dünya kadınlarının günü kutlu olsun…

Böyle anlamlı bir günde Alanyaspor’u konuk eden Trabzonspor, iki hafta önce, yine evinde yenildiği Fenerbahçe maçında azalttığı zirve şansını, bugün yine evinde 3-1 mağlup olarak, artık mucizelere bıraktı diyebiliriz. Kadınlarımıza atfettiğimiz bu güzel günde, empati yaparak, kadınlarımız gibi hoşgörü ile maçı analiz edeyim desem de, bunu başarmak  gerçekten imkansız. Erkekler olarak, bir konuda daha ezildiğimizi itiraf etmeliyim.

Abdullah Hoca, bugün Serkan’ı kazanayım derken, hem Serkan’ı, hem de maçı kaybetmiş oldu. Daha önceki maçlarda yaptığı hatalar  sonucunda yapılan eleştirilerle baskı altında olan bir oyuncuyu, böylesine önemli bir maçta oynatıp, yine hata yapmasına neden olmak, ne derece doğru bilemiyorum. Sanırım, bu sorunun cevabını ve kazandığımız maçlarda bile olmayan futbolumuzun nedenlerini Abdullah Hoca açıklar. Bu haftadan sonra, formsuz oyuncuların yerine, kulübede görev bekleyen oyuncuların, “formada adalet” adına beklentiye girmeleri son derece doğal. Onların da, en az Serkan kadar şansı hak ettiklerine inanıyorum… Öyle değil mi Abdullah Hocam?

Çalışma hayatının her alanında, aldıkları her görevi layıkıyla yerine getiren kadınlarımız, artık futbola da dokunmalılar. Türk Futbolunu, yaşadığı bu girdaptan, kirlenmişlikten, sadece onların çıkarabileceğine inanıyorum. Kulüp yönetimlerinin yanında, Federasyon yönetimlerinde, kurullarda ve saha içerisinde hakemlik görevini yaparak da  yaşanan tüm çirkinliklere ve adaletsizliklere son vermelidirler. Zira, hiç bir kadının yüreği, kendi çocuğunun sevinci için, başkasının çocuğunun elinden haksızca sevincinin çalınmasına ve gözyaşı dökmesine dayanamaz… Artık, ”Kadın Eli, Türk Futboluna da Değmeli!”