Geçenlerde şöyle bir haber yansıdı medyaya:

Esenyurt'ta kuzenini ziyarete giden 23 yaşındaki genç kız, bir sosyal medya platformu için video çektiği esnada çatıda bulunan plastik zeminin çökmesiyle yaklaşık 50 metreden aşağı düşerek hayatını kaybetti. O sırada yaşanan anları videoya çeken kuzeni ise ölüm anını saniye saniye görüntüledi.

Gerçekten hem acı hem de üstünde detaylıca düşünülmesi gereken bir durum…

Özellikle adına Z kuşağı denilen yeni neslin müptela olduğu cep telefonları…

Bu kuşağın, vücudun bir uzvu misali elinden bırakamadığı o telefonlar üzerinden en çok meşgul olunan mecra da sosyal medya platformu...

Like atmak, story yayınlamak vs vs…

Böylelikle kazanabildiği kadar takipçi kazanmak...

Ve nihayetinde ana hedeflerden biri Youtuber olmak, tanınmak, farklı olmak veya bu döngü üzerinden iyi para kazanmak...

Yani kolay yoldan güya zengin olmak…

Bunun için de en çılgınca, en boş, en tehlikeli ve hatta en gayri ahlaki ne varsa her şeyi meşru görmek...

Yukarıdaki acı haber de bunun farklı ve acı bir örneği...

Gelelim işin analizine...

Hedefsiz, gayesiz, şuursuz, imansız, aidiyetsiz bir nesil demek beka sorunu demektir.

Bu devasa sosyal medya platformlarını yöneten şeytani aklın da nihai hedefi budur zaten...

Geleneği, değerleri, dede - torun ilişkisini koparıp ulus devletleri yıkmak ve yeni nesli tüm dünyada “inançsız, imansız, amaçsız, hedefsiz” vs. tek bir kitle olarak mankurtlaştırarak yönetmek…

Dünya genelinde önemli mesafe almadılar da değil… Ülkemizde de bilhassa sosyal medya platformları üzerinden çok çok etkinler…

Dikkat ederseniz kendince bir şey yaptığını zanneden züppe tiplemeler, bilhassa büyük şehirlerde sokak sokak gezerek gâh kinayeli gâh aleni gayri ahlaki soruları özellikle gençlere çok rahatça sorup ve hatta istedikleri cevapları da alıp akabinde bunları herkese açık olarak sosyal medyada yayınlıyorlar.

Ve yüz binlerce kişi tarafından da izleniyorlar.

Bundan 15-20 sene öncesine kadar o tarz soruları gençlere bile sormaya kimse cesaret edemezdi.

Demek ki saha bir şekilde bunlara kaldı… Tabii ki öncesinde de bunun zemini hazırlandı.

Diğer taraftan da biz, zeminimizi kaybettik…

Önce köy, sonra mahalle ve buna bağlı komşu kültürünün kalkmasıyla toplumsal oto kontrol kalktı.

Yani değişen Sosyo - kültürel dokuyla beraber, değerlerin tarumar olması da şeytanî aklın ekmeğine yağ sürdü.

Çocukluğumuza damga vuran ve vatan- millet derdini yüreğimize dert eden; “dedelerimiz, nenelerimiz; baba yarısı dediğimiz mahallelerdeki amcalarımız, teyzelerimiz, örnek aldığımız abilerimiz, mahalle esnafımız” bir yana;

Ülkü Ocağı, Nizam ı Alem Ocağı, Milli Gençlik Vakfı gibi oluşumlar da bir yönüyle tasfiye edildi.

Şeytani aklın taşeronluğunu yarım asırdır yapan Fetö' nün mahallelere sinsice sızan abileri ve ablalarıyla ve finalde kalkıştıkları darbeyle “din, devlet ve aidiyet” mefhumları bilhassa gençler nezdinde çok ciddi yara aldı...

Artık gençlere rol model olacak, Türklük ve İslam şiarını verecek etmenler de zamana yenik düştü...

Ayrıca okullardaki öğretmenlerin çoğunun da gelenekçi anlayıştan kopup öğrencinin nabzına göre şerbet veren postmodern bir hüviyete bürünmesi de gençler üzerinde menfi etki oluşturdu.

Aileler ise, biz çok çektik onlar çekmesin anlayışıyla hareket etmeleri vesilesiyle, kendi ebeveynlerinden gördükleri terbiyeyi maalesef çocuklarına veremediler.

Ve neticede,

kendi çocuğundan adeta korkan, onlar için yapacağı en iyi şeyin maddiyatla olacağına inanmak zorunda kalan/ bırakılan

ve sonuç alamayınca da soluğu ve çareyi psikologlarda bulan ve neticede hem kendini hem de çocuklarını antidepresan ilaçlara mahkûm eden bir garip ebeveyn anlayışı çıktı ortaya...

Bu depresif aile yapısı başta olmak üzere, yukarıda saydığım diğer etkenler mücavirinde çocuklarımız iyice arsızlaştı, şuursuzlaştı.

Hal böyle olunca evimizin içine önce televizyonlarla sonra bilgisayarlarla ve finalde de cep telefonlarıyla dalan küresel şeytanlar; gençlerimizi amaçları doğrultusunda etkiledi.

Özellikle müziğin dili gençler üzerinde çok etkili oldu.

Yüzeysel olan ve hatta anlamı dahi olmayan ama bilinç altına müthiş tesir eden bir müzik dili ile gençler şekillendirildi.

Sinemayı, sporu

ki bilhassa futbolu ve sosyal medyayı da tüm bu bileşenlerle bir sayabiliriz.

İşte bu minvalde, Rahmetli Oktay Sinanoğlu’nun: “Bir millet her yeni nesille yeniden doğar.” sözünü iyi anlamak gerekir…

Bu konuda gereken hassasiyetleri göstermezsek, bizi biz yapan değerleri kaybederiz ve geleceğimiz olan gençlerimizi ve dolayısıyla neticede kendimizi kaybedip yok olup gideriz…

Ezcümle... Gençlerimiz, beka meselemiz...