İngiltere’den gelen şu haber ile yazıya başlayalım:

İngiltere, İngiliz bir ailenin Türkiye'de tatil yaptıktan sonra farkında olmadan yanlarında götürdüğü arıyı konuşuyor. Uçakla Bristol'e taşınan "Türk arısı"nın bölgedeki arı türlerine tehdit oluşturduğu gerekçesiyle yakalanıp öldürülmesi planlanıyor.

İngiliz turistlerin valizine girerek İngiltere'ye taşınan arının, Türkiye ve İran’da yaşayan "Osmia Avosetta" türüne ait olduğu belirtiliyor. Arının İngiltere'deki arı türlerini yok edebilecek bir virüs taşıyıcısı olabileceği endişesi hâkim.

Haber bu, dostlar…

Adeta İngiltere dışında her yerde yaptığı fitneliklerle, akıttığı kanlarla "ar"ı unutan, Osmanlı' nın dağılmasındaki en önemli etken bir güç olan, dünyayı hala daha İngiliz aklı yönetiyor diye nam salan bir devlet

kendi ekosistemim bozulacak diye tekbir aramız ile uğraşıyor ve bunun için de tabiri caizse idam kararı alıyor, anlayacağınız.

Ne ilginç değil mi… Sadece ama sadece bir tanecik arı… Ve etkilerinin kopardığı tartışma, buna bağlı farkındalık düzeyi…

Gelelim bu minvalde Türkiye’ye:

Maalesef bu anlamda arı ve arılar olmak üzere hiçbir “ar”ı gözeten yok bu ülkede…

GDO'lu buğdaydan ve buğday ürünlerinden Mısır şurubuna, zararlı zirai ilaçlarla önümüze gelen sebze ve meyvelerden, antibiyotikli tavuk etlerine,

domuz etinden at, eşek etine,

cipslerden gazlı içeceklere,

fastfood ürünlerden soya fasulyesine,

poşetlendirilmiş ve şekere gark edilmiş her şeye varana kadar bunlarla beslen(diril)iyoruz.

Adeta kobay gözüyle bir laboratuvarda tutulan denekleriz biz.

Hatırlayın,

Rusya ve Ukrayna başta olmak üzere birçok ülkeye yolladığımız domatesler, çilekler, narenciyeler zirai ilaç kalıntısı sebebiyle kaç kez geri döndü.

Zararı yok, endişe eden de yok, iç piyasadaki kobaylara dağıtılıyor nasıl olsa hepsi.

Nasılsa kobay bu millet…

Ah bu millet… Ah bu kobay millet…

22 milyondan 780’bin km kare topraklara öldürüle öldürüle düşürülen millet… Entellektüellerini, ilim adamlarını Çanakkale başta olmak üzere 7 cephede 7ren millet…

Bir avuç insanla bu topraklarda yeniden var olan ama bunun karşılığında müstemleke gibi yaşayan bu millet…

Nesini ya da hangi birini zikredelim ki…

Son altmış yıl bile yeter aslında…

50’lerden itibaren Marshall yardımlarıyla bedava dağıtılan süt tozları, zeytinyağlı yiyemem basma da fistan giyemem türküleri ile kesilen zeytin ağaçları ve bunların yerini alan

çocukluğumuza da damga vuran sana bana kısaca her eve adeta dağıtılan “sana” yağlar...

Yani sineğin bile bırakın yemeyi konmadığı trans yağlar…

Bir de işin saha boyutu var…

Tarımcı, turist, doğasever, Botanikçi sıfatları ile Anadolu'yu karış karış gezen İsrail, İngiliz, Amerikalı ajanlar…

Kene başta olmak üzere birçok hayvan üstünden biyolojik silah üreten, bunları tarım alanları başta olmak üzere devasa ormanlarımıza salıp ağaçları kurutan ve böylece ekosistemi altüst eden saha ajanları...

(AİDS de kuş gribi de kısacası hepsi bunların projesiydi. Bunun sonucunda hem milyonlarca insanı öldürdüler hem de milyarlarca dolarlık ilaç sattılar… İngiltere’nin sadece bir arıdan bu derece paniklemesi bile hırsızın evine hırsız girmesinin bir tezahürüdür. )

Ve bütün bunların neticesinde geldiğimiz nokta:

hastaneler başta olmak üzere en küçük birimden ibaret sağlık ocaklarına varana kadar kısacası sağlık hizmeti veren her birim her gün her sabah tıka basa dolu...

Milyarlarca dolar ilaç israfı milyarlarca dolarlık röntgenler MR lar ve bütün bunlar üstünden hastaya rant gözüyle bakan özel hastaneler ve bunlara para yetiştiremeyen ve sürekli açık veren sosyal güvenlik kurumları gerçeği...

Beslenme bozukluklarına bağlı doğal yollardan çocuk sahibi olamama/ bu uğurda harcanan milyarlarca meblağ /tüp bebek gerçeği…

Ya da son yıllarda bu ülkede yapılan ve maalesef bazı doktorların puantaj aşkının körüklediği 13 milyon ameliyat gerçeği…

Kanseri, diyabeti ve bir yılda satılan elli milyon kutu antideprasan ilaçlarını zikretmiyorum bile...

Haberler bu, İngiltere’deki haber de bu…

İngilizler, tedirgin…

İroni bu ya,

ola ki arıyı yakalasalar, idam töreninden önce laboratuvarda inceleseler arıda da bal vermesi için bizim verdiğimiz mısır şuruplarını tetkik ederler…

Ezcümle… “ARI”mızı da “AR”ımızı da kaybettik…