Psikolojik harbi gerçekten beceremiyoruz. 1996 yılı bunun en acı örneği.

Trabzon ile 100 maç yapsak 1’ini kazanır, 99’unu kaybederdik, çünkü kadroları bizden çok iyiydi diyen ve biz o maçı da farklı bir yolla kazandık ifşasını yapan Fenerbahçe Başkanı Ali Şen’di.

Hatırlayın, yurdun dört bir yanından çevik kuvvet polisleri şehre gelmiş, şehir içinde adeta kuş uçurtulmamış, bazı sokaklara giriş çıkışlar kapatılmış, Trabzon insanı ve takım iyice gerilmiş ve Fener masa oyunları ile ve psikolojik harp ile 96 travmasını bize yaşatıp şampiyonluğu (ç)alıp gitmişti.

96, 2004, 2011 travmaları bizi sırasıyla her seferinde en az 8- 10 yıl geriye atmış ve kulüp bu travmaları atlatmak için çılgınca ve şuursuzca ve maalesef bazı dönemler de çirkince paralar harcamıştı.

Yani bugünkü iflas noktasının temelleri taa 96 yılından atılmıştı diyebiliriz.

İşte 96’daki o maçın galibiyet asistini yapan Erol Bulut yine sahnedeydi son maçımızda.

Turuncu tişört lacivert pantolonuyla yani bir nevi Başakşehir forması ile zaten ruhunu ve rengini maçtan önce belli etmiş, üç yıl yardımcı antrenörlüğünü yaptığı takıma hatır şikesi yapmış, akıllara 2011’de Eskişehirspor’un başındaki Bülent Uygun’u getirmiş,  geçen haftaki Başakşehir maçındaki sakinliğini ve rahatlığını bir kenara bırakmış; hırsıyla, yerinde duramayışıyla gördüğü sarı kartla oyuncularını ayrı motive etmeyi başarmış ve bir nevi istediğini son saniyede bizim de laubaliliğimizden kaynaklı bir biçimde almış, maalesef aslen Trabzonlu olan bu zat…

 Tabii ki kendi göbeğini kendin keseceksin. Elin atına binip tez inmeyeceksin ama her sene en az yirmi puanı bilerek gasbedilen, bu sene hem de VAR’a rağmen gözümüze baka baka en az 10-14 puanı alenen çalınan bir takımın ve o takımın taraftarlarının isyan etmesi gayet doğal.

 Trabzonlu oluşumuz, yani sabırsız ve dar canlılığımız, haksızlığa karşı asi duruşumuzdan tevarüs eden bu zaaflarımız…

Ve birileri bu zaaflarımızı çok ama çok iyi değerlendiriyor

Rakip de bu zaafımızı zaten çok iyi biliyor. 

Sakinliği ve efendiliği ile tanınan Ahmet Ağaoğlu’nu bile kabadayı bir havaya sokan bir psikolojik harp bu.

Bu harbin içinde hiç alkol almadığı halde alkol testi yaptıran bir başkan da var,  her türlü ahlaksızlık, çirkeflik de var…

Bu psikolojik harbi bir şekilde lehimize çevirmeliyiz yoksa bu travmaları üzülerek söyleyeyim ki yaşamaya mahkûmuz.

Çok konuşulan ve hala daha hayıflanılan, akıllara 96’daki Van maçı ve sonrasını getiren bu Alanya maçından dersler çıkarmalıyız.

Bu maç geride kaldı ama akılda değil de acısı, öfkesi içimizde kalan ve bir daha asla tekrarlamamamız gereken hususlara da bir değinelim.

En kritik deplasmanda ve takım 2-1 öndeyken hem de 80.dakikada rakip sahada çok gereksiz, haince, terbiyesizce, ahlaksızca Fenerli Salih Uçan’ı katleden ve gördüğü kırmızı kart ile takımın işleyişini, dizgisini, psikolojisini, direncini alt üst eden ve pişkin pişkin hiçbir üzüntü belirtisi olmadan su içe içe sahayı terk eden Husseini…

Ben olsaydım, seni uçağa almaz, İstanbul’daki İran konsolosluğunun kapısına döve döve teslim ederdim.

Diğer bir husus Sörloth…

Savunma hücumda başlar… Bunu bilmelisin Kuzeyin Kralı lakaplı Sörloth… Atamadığın net gol pozisyonları bir tarafa, son beş dakikada hem de bizim sahamızda yanında duran iki stoperin birine bir nizami şarj bile yapsan ya da azıcık ırgalarsan ya gol atacağız ya da en kötüsü son pozisyonda o golü yemeyeceğiz.

Bir diğer husus Göksel Gümüşdağ… Kimine göre hükümet ile kanka imiş, kimine göre Fetö ile…

 

Trabzon Barosu’nun suç duyurusunda bulunduğu Göksel Gümüşdağ’ın şu fotoğrafı aslında çoğu şeyi söylüyor bize… 

ygtfg.jpg

Okan, şimdiki hocaları… Emre, eski kaptanları.  Arif ve Hakan Fetöcü  firari…

Ve hepsi Galatasaray’ın bir dönem vitrin oyuncularıydı.

Erol Bulut’u Abdullah Avcı’nın yanına yardımcı olarak alan ve onu oradan Malatya’ya pişmesi için gönderen zat ortadaki Gümüşdağ…

Peki, geçen yıl doludizgin giden ve bir ara Galatasaray’a 10 puana yakın fark atan Başakşehir ne oldu da saçma sapan puanlar kaybetti.

Yukarıdaki fotoğrafla bir düşünelim tüm bu süreci…

Şeytanın avukatlığı ile yazıyı bitirelim…

Derin Galatasaray başlıklı bir analiz yapalım…

 

Kulüpte Başkan olmak için bile belli bir hiyerarşi vardır...

Galatasaray Lisesi mezunu olmayan ya da bunlardan icazet almayan herhangi bir kişi kabul görmez...

( Sadece Adnan Polat bu kuralı bozmuştu, onu da bir nevi darbeyle indirdiler.)

 

Beyaz Türkler, Boğazdaki yalılar vs.

Yalmanlar, Sürmenler vs. vs.ler…

İnan Kıraçlar yani derin Galatasaraylar…

 

Kulübün ta kuruluşunda masonik bir oluşum vardır ki GS’nin sembolü aslan da bunun farklı bir ispatıdır…

Hadi parçaları birleştirin şimdi…

Kasım Gülek vasıtasıyla mason olan Fethullah Gülen'i de bir yere not edin...

 

Arif Erdem’i Hakan Şükür’ü  Fetö ile iltisaklı olmasına rağmen hem de 15 Temmuz’un izleri çok daha tazeyken kulüpten ihraç etmeyen Galatasaray delegelerini  de bununla bir okuyun...

 

Geçen yıl açık ara farkla şampiyonluğa giderken bir anda duraklayan, saçma sapan maçlar veren ve Galatasaray’a şampiyonluğu bir nevi hediye eden Başakşehir’i ve başındaki zatı tüm bu bileşenlerle bir okuyun...

 

Düşman kavi tali zebun, diyor şair.

Şiir böyle diye, kadere ve düşmana boyun eğecek değiliz.

 Biz herkesin kaderin kendi çabasına kıldık, diyen Mevla’nın yolundan gideceğiz.

Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz, hakemleri de, rakipleri yeneceğiz, psikolojik harbi bile harbi kazanıp kendimizi de yeneceğiz.

 

Ezcümle… Bizim elimizde, ŞAMPİYON OLMAK YA DA OL(A)MAMAK