İstanbul Belediye Başkanlık seçimlerinden sonra özellikle Ak Partili seçmenlerden bazılarının; “Okçular tepesini terk ettiler” şeklindeki paylaşımları, kafama çok takıldı. Fazla değil iki dakika düşündükten sonra bu sözün, Efendimiz zamanındaki mübareklere yapılmış, büyük bir hakaret olduğu düşüncesi hasıl oldu içimde.
Uhud Savaşı esnasında, Kainat Efendisi’nin verdiği emri uygulamayıp, zafer geldiğine inandıkları için görevlendirildikleri tepeden erken ayrılan, orayı terk eden okçular sebebi ile büyük bir zafer, hüsranla sonuçlanmıştı. Ak Partili bir kısım arkadaşlarımız ise İstanbul seçimlerinin kaybedilmesini, parti görevlilerinin seçim sandıklarına yeterince sahip çıkmamalarına bağlayarak, yukarıda sözünü ettiğim paylaşımı yapmışlardı. Yani seçimde alınan mağlubiyetin sorumlusu olarak, İstanbul teşkilatı ile sandık görevlilerini işaret etmişlerdi. Eğer gerçekten sandıklara hile karıştıysa, bu serzenişlerinde yöntem benzerliği bakımından küçük bir haklılık payları olabilir. Hile varsa diyorum. Çünkü olay halen daha YSK’da incelenmektedir. Peki Ak partili arkadaşların, Okçular tepesindeki ‘okçulara’ benzettikleri Ak Partililer kim? İsterseniz biraz da olaya buradan bakalım. Bugün; Audi- Mercedes marka araçlar binip, yalnızca ihale peşinde koşturan, metreslerini saklayabilmek için kendi eşlerine Land Rover’lar alanlar, ne yazık ki iktidar partisinde çoğunluğu ele geçirmiş vaziyettedir. Böylesi bir anlayışın egemen olduğu partide, Okçular Tepesi olayını özümseyecek, o olaydan dersler çıkaracak, dava adına kararlı ve akıllı bir duruş sergileyecek sorumlulukta kaç kişi olabilirdi ki? Üzülerek söylemek isterim ki, Ak Partililerin bir çoğu, sayın Erdoğan’ın; ‘Diklenme, dik dur’ anlayışını bile özümsemeyecek kadar davasından bihaber! Kendi liderinin dahi ne demek istediğini bilmeyen, dik durmayı garip gurebaya karşı diklenmek olarak sananların, Allah Rasulü’nün kadim dostlarının yaşadıkları ve yaşattıkları bir olaydan ders almaları, hiç mümkün müdür? Alamazlardı ve alamadılar da!
Bakınız arkadaşlar, özellikle de Ak Partili okurlarım. Kibir abidesi, makam ve koltuk uğruna her şeyini satan, davası üzerinden üstlendiği misyonu unutan, çıkar sevdalısı, çakar lambalı arabalarıyla caka satanlar, pahalı güneş gözlükleriyle tepeden bakanlar, kriz zamanı kaybolup zafer zamanı ortaya çıkanlar, küstürenler, ayrıştıranlar, kısacası; nefsini davanın önüne koyanların, bu davaya bundan böyle çok daha süratli şekilde zarar verecekleri kaçınılmaz bir gerçektir. İstanbul’da hile var veya yok! Seçimin kaybedilmesinin asıl sebebi, bu tür insanların parti içinde amip gibi çoğalmasıdır! Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ve bana göre en çalışkan Ulaştırma Bakanı sayın Binali Yıldırım bey, eğer mega kentte üç beş oya muhtaç hale gelmişse, bunun kanaatimce en büyük sebebi, yukarıda tarif etmeye çalıştığım anlayıştaki parti yetkilileridir. Bedir’in nasıl kazanıldığını bilmeyen bu anlayış sahipleri, bilinmelidir ki; Uhud’u kaybetmenin vahametini ve bedelini de anlayamaya, hayatlarının hiçbir evresinde muktedir olamayacaklardır!
Demem o ki, bu anlayış Ak Parti ve gerçekte ona gönül verenler için hayra alamet değildir ve bundan böyle de olmayacaktır. Halen daha dava içinde aktif ve etkin görev yapanlara önerim şudur ki; o makamlar temsilidir. Hem Allah'ın emaneti, hem de milletin emanetidir. Makamın getirdiği vakar ve vasat davranışlarla etrafınıza güven ve samimiyet yayın. Şahsınızı değil, şahsiyetinizi ön plana çıkarın. Şeffaflık ilkesinden hareketle, kimsenin aklında soru işareti bırakmayın. Kimseye imtiyaz tanımayın. Umumi menfaati, hususi menfaatlerin önünde tutun. Adalet en büyük şiarınız olsun. Aksi takdirde emanete ihanet etmiş olursunuz. Milletin emanetine ihanetin, ebedi dünyada hesabını vermekse bizim inancımıza göre mümkün gözükmemektedir. Eğer Ak Parti anlayışı, bu düstur üzerine yeniden inşa edilme yolunda hızlı bir ivme kazanırsa, ne ala! Lakin, tankın altına yatanlarla; rantçıları ,makam ve paranın altına yatanları bugünkü gibi ayıramaz ise sonuç inanın ki çok daha facia!