Trabzonspor Başkanı Sayın Ahmet Ağaoğlu'nun, göreve geldikten sonra takım kadrosu ve kulüp ekonomisinin düzeltilmesi yolunda yaptığı uygulamalar, tüm camia tarafından takdir edilmiş ve büyük destek bulmuştu. Alt yapıya önem verilmiş, yüksek ücret alan, ama aldığı ile ters orantılı randıman veren oyuncular ile yollar ayrılıp, kadro maliyeti düşürülmüş, yerlinin yerlisi bir teknik direktörle anlaşılıp, şampiyonluk parolası ile yola çıkılmıştı. 2018-2019 sezonunda, takım başarılı sonuçlar almış, ama her zaman olduğu gibi, yapılan kasıtlı hakem hataları ile önü kesilmiş ve ligi dördüncü olarak bitirip uzun bir aradan sonra, Avrupa Kupalarına katılmaya hak kazanmıştı.

2019-2020 sezonunda ise, taraftarın  beklentisi artmış ve şampiyonluk söylemleri, haliyle kaçınılmaz olarak dillendirilmeye başlanmıştı. Yüksek maliyetli oyunculardan kurtulup, alt yapıya verdiği önemle büyük destek alan Sayın Ahmet Ağaoğlu ve yönetimi için, bence kırılma noktası, Sturridge transferi ile başlamıştır. Söylemlerinin tersine, Yusuf Yazıcı'nın transferinden gelen bonservis ücretinin önemli bir bölümü, bu oyuncu için harcanmış ve zaten, kadro içerisinde yaşanan ücret adaletsizliği daha da tırmanmış ve bu durum, takım oyununa da yansımaya başlamıştır. Yönetim ve Teknik Direktör arasında yaşanan ve bir süre sonra ayrılık ile sonuçlanan tatsızlığın nedeninin de,  kulislerde konuşulan çeşitli söylentiler değil, takım içinde yaşanan ücret adaletsizliği ve transfer olduğunu düşünüyorum.  Malumunuz, sonrasında yaşanan hakem infazları, pandemi şanssızlığı ve yönetim başarısızlığı nedeniyle gelen Avrupa Kupalarından men kararı ile yüksek bağlantılı, kaçan bir şampiyonluk daha. Bu sezon ise, kadronun korunacağı söylemlerine rağmen, neredeyse yeni bir kadro oluşturulup, ligi tanımayan ve daha önce Teknik Direktörlük tecrübesine sahip olmayan bir hocaya takımın teslim edilişi. Bir yönetimin, bir takımı kısa sürede nasıl zirveye çıkarabileceğini, ama peşinden, nasıl tekrar takımı sıradanlaştırabileceğine dair üzerine tez yazılabilecek bir öykü adeta. Bu arada haksızlık etmeyelim, geçen yıl kazanılan Ziraat Kupası, tabii ki, yönetimin bir başarısıdır. Tıpkı takımın bugün geldiği noktada yaşanan başarısızlığın sahibi olduğu gibi. Saha sonuçları, ileride tabii ki bir şekilde düzelebilir. Takım şampiyon da olabilir ama benim için öncelik, yönetimlerin 2010-2011 Şampiyonluk Kupasının geri alınmasında verdiği samimi gayretlerdir. Maalesef,  bugüne kadar hiç bir yönetimin, türlü neden ve baskılarla olabilir, bu konuda samimi olduğuna inanmıyorum. Önümüzde AİHM'ne yapılacak bir başvuru var ve maalesef bu konuda da yönetimden hala bir ses yok. Anladık, Avrupa Kupalarına  katılmamızı  ve dolayısıyla şampiyonluğumuzu önlemek için bizi UEFA'ya şikayet eden takımları açıklayamıyorsunuz. Bari hakkımız olan başvuruyu kısa zamanda yapın. Yapamıyorsanız, neden orada oturuyorsunuz diye sormak, her Trabzonsporlunun ilk  görevi olmalıdır. Yönetimlere maalesef şunu anlatamadık. Ananızın ak sütü gibi helal olan ve çalınan kupanızı geri almadan, size şampiyonluk şansı tanımazlar. Aksine, sizden intikam alır gibi yönettikleri çetelerle, her maç kıyım yapmaktan çekinmezler ve  maalesef, siz hakkınız olanı alamadığınız müddetçe de bu arsızlar, haksızlığa devam etmekten çekinmeyeceklerdir. Bu arada, maç ne oldu derseniz; 1-0 mağlup duruma düştüğümüz maçta, 2 farkla öne geçtik ama sonuçta sahamızda 4-3 yenilip, tarihi bir rekora daha imza attık! Tıpkı yönetimin icraatları gibi. Geçen hafta Eddie Newton'u görevden almayan veya alamayan Sayın Ağaoğlu'nun, bugün yaşanan hezimetten sonra artık yapacağı son ve en yararlı  icraat, Newton'u da alarak, kol kola beraberce gitmeleri olacaktır.