İki gün önce ilk defa S 400’leri test ettik ve aktif hale getirdik. Bütün tehditlere, yaptırım sopasına rağmen geri adım atmadık…

Atamazdık da zaten…

Kuzey Atlantik Paktı ( NATO) ndan artık Avrasya bloğuna kayan bir Türkiye var... Bu, bizim tercihimiz değil,  yeni dünya düzeninin bir gerçeği... 21. yy.da artık Avrupa’ya yer yok...

İşte bu minvalde son on yılda Türk- Rus ilişkileri Erdoğan ve Putin dostluğu sayesinde çok stratejik bir karakter kazandı.

 

Kısa bir Türk- Rus ilişkisinin tarihi seyrini anlatıp yazıya devam edelim.

 

Timur’un1402’de Ankara Savaşı ile Osmanlı’yı Fetret Devrine düşürmesinden sonra bir de Altınorda Devleti’ni ortadan kaldırmasıyla Rus Devleti filizlenmeye başladı.

 

 Ve ilk defa karşımıza ciddi bir biçimde 1711’de Prut Savaşı’nda çıktı Ruslar. 

Katarina- Baltacı efsaneleriyle anlatılan dedikodular bir yana aslında o savaşta ağır tazminatı almayıp Rusları tarumar etseydik, sonrasındaki iki yüz yılı bu kadar ağır yıkımlarla yaşamazdık. 

Dikkat ederseniz bir akıl Osmanlı’yı hep Ruslarla dizginledi ve hatta çöküşe sürükledi. 

Ve ilginçtir bugün Ruslar da kendilerine bu soruyu soruyor. Biz, iki yüz yıl boyunca niye Türklerle savaştık.

Hem de tam on sekiz kez…

 

Bizi Ruslarla iki yüz yıl boyunca savaştıran akıl, Osmanlı yıkıldıktan ve Türkiye Cumhuriyeti  kurulduktan sonra da dikkat ettiyseniz Komünist Rusya söylemi ile de yıllarca bizi Rusya’dan uzak tuttu.

 

( ki  1905’ de Çin, 1909’da Abdülhamid ,1911 ve 1918’de Rus devrimi gibi kanlı eylemleri planlayarak  hem Osmanlı İmparatorluğunu, hem Rus Çarlığını ortadan I.Dünya Savaşı ile  kaldıran akıldır. Daha sonra ise kendi adamları olan dört diktatörle birlikte Avrupa’yı kana bulayıp milyonlarca kişinin ölümüne sebep olacak II.Dünya Savaşı’nı başlatmışlardır. Bu diktatörlerden biri olan ve şeytani akılca Ruslar’ın başına geçirilen STALİN’in milyonlarca Türk’ü katletmesi, sürgünlere göndermesi ile bu öfke ve kinin iki devlet arasında kalıcı olması da planını başka bir yönüdür. )

 

 

Rusya ile hangi siyasetçi yakınlaştı ise bedelini ağır ödedi. Menderes yüzünü Rusya’ya döndüğü için idam edildi.

 

Hâlbuki bu ülkede Karabük / İskenderun  Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum gibi birçok ağır sanayi altyapılarını bizzat Ruslar gelip kurmuştur. Hem de narenciye ürünleri karşılığında…

Amerika ve Avrupa bizi hep sömürmüştür.

 İçimize yerleştirdiği adamlarla darbelere, ekonomik krizlere bizi sürüklemiştir. Ağır sanayi hamlemizin önüne geçmiştir. Erbakan Hoca dâhil kim bu uğurda yol almaya çalıştıysa ya devrilmiştir ya da Özal misali öldürülmüştür.

Bugün Türkiye’de dört yüz bin Rus gelin vardır. Ve bunlardan doğan binlerce çocuk ayrı bir Türkiye gerçeğidir.

Rusları azcık kazısanız altından Tatar çıkar atasözü Ruslar tarafından söylenir.

 Putin’in eşi başta olmak üzere birçok Bakanı ve bürokratı aslında Türk’tür.

 

Özellikle Rusya’nın doğalgazını Avrupa’ya Türkiye üzerinden ihraç etmesi ile iki ülke artık stratejik ortaklığa giden bir yola girmiştir.

Ancak her ne kadar burada Rus güzellemesi yapıyor gibi gözüksek de aslında Rusya konusunda çok dikkatli olmak zorundayız. Çünkü tarih; en iyi hocadır, akıldır, aynadır.

 

Bugün Putin ve Erdoğan varken, düşürülen Rus uçağına, öldürülen Rus diplomata rağmen ilişkiler yine de sarsılmamıştır.

Bunda en önemli sebep karşılıklı çıkarlardır.

İşte bu çıkarlardan biri de Ruslar tarafından yapılan Mersin Akkuyu’daki Nükleer santraldir.

Yanı başımızda açlıktan nefesi kokan Ermenistan’ın bile Nükleer santrali varken ve Türkiye’nin enerji ithalatı yıllık 60 milyar dolarken,yukarıda saydığım etkenlerden ve aşağıda örneklendireceğim suikastlardan dolayı birçok şeyden mahrum bırakıldığımız gibi nükleer enerjiden de mahrum bırakıldık.

Ve bu konuda gerçekten çok geç kaldık.  Ama nihayet Mersin ve Sinop olmak üzere iki santralin adımlarını attık.

Ancak birileri yine rahat durmadı.

 Mersin Akkuya’daki santralin inşaatında çalışan önemli mevkideki iki Rus mühendis bundan bir ay önce kaza süsü verilen bir cinayetle yaşamını yitirdi.

Yazının bundan sonraki kısmında bu kaza süsü verilen cinayetlerle ülkenin önünün nasıl kesildiğini örnekleriyle izah edip yazıyı sonlandıralım.

 

Ah, kaza süsü verilen cinayetler...

Sadece 93 yılında,

Kara Kuvvetleri Komutanı Eşref Bitlis'in uçağının Ankara'nın orta yerinde düşürülmesi,gazeteci Uğur Mumcu’nun aracına bomba konularak öldürülmesi ( her ikisi de ABD,  Derin Devlet/ Gladyo, PKK gerçeğini deşifre etmişti )
Maliye Bakanı Adnan Kahveci’nin Bolu Gerede’de trafik kazası süsüyle ailesi ile katledilmesi... Akabinde Özal’ın zehirlenerek öldürülmesi ve ülkenin karanlık ve kâbus dolu yıllara DYP/ SHP/HADEP eliyle götürülmesi.

Sonraki yıllarda,

Türkiye'nin en sevilen valisi ve geleceğin en iyi siyasetçilerden biri olmaya namzet Recep Yazıcıoğlu'nun makam aracı ile Ankara'ya gelirken yaptığı kaza(!) ve ölümü.

Özellikle bu günlerde yokluğunu çok hissettiğimiz ve Türkiye'nin en iyi siyasetçilerinden biri olan adeta dengi unsur diyebileceğimiz rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun Feto tarafından helikopterinin düşürülmesi ve ölümü...

O dönem Feto nün kalesi Isparta Üniversitesinde bir sempozyuma katılmak üzere
( ki Feto tarafından bilerek organize edilen) gerek Türkiye'nin gerekse de dünyanın sayılı fizikçilerinden olan Engin arık ve ekibininIsparta uçağına bindirilip sonrasında uçağın düşürülmesi sonucu ölümleri.

(toryum madeni ve Türkiye'ye 500 yıl yatacak toryum enerjisi gerçeği üzerine yaptığı çalışmalarla adını duyurmuştu)

 

ASELSAN'ın en kritik projelerinde çalışan mühendislerin yine kaza ve intihar süsü verilerek ölümleri...

Ve böyle böyle daha sayamadığımız niceleri...

Ve şimdi de Türkiye'yi önce nükleer enerjiye daha sonra da nükleer silahlara kavuşturabilecek Mersin Akkuyu projesinde çalışan mühendislerin ( Rus da olsa) kaza süsü verilerek ölümü...

 

Devlet bu minvalde özellikle Selçuk Bayraktar’ı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı koruduğu gibi korumalı...

 

Ezcümle... Kaza soslu suikastlar...