Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki gün önce şöyle bir açıklama yaptı:

Suriye'den Akdeniz'e ve Kafkaslara kadar bu noktalar, Türkiye'nin açık bir kuşatma altına alındığıdır.

Bir önceki yazıyı buradan bağlayalım…

Türkiye; doğu batı ekseni yönüyle düşünürsek, batıdan Yunanistan, doğudan Ermenistan ve içerden de Küresel güç odaklarına tabi vesayet sistemlerince kontrol altında tutuldu Cumhuriyet tarihi boyunca.

(Ülke içinde, on yılda bir darbe yapıldı, darbenin olmadığı yıllarda ise seküler bir sistem tanımlamasıyla hukuksuzluğun hukuk olduğu ve maske olarak da Kemalizm’in kodlarıyla rota belirlendi ve sistematik bir biçimde başta Fetö olmak üzere her enstrüman sahaya sürüldü. )

 

Her iki devletçik de ( Ermenistan- Yunanistan) çoğu savaşı kaybettikleri halde kendilerine toprak verildi, ekonomik yönden sadece Türk düşmanlığına konsantre olmaları için zayıf bırakıldı, sistematik ve bilinçli şekilde ilkokuldan başlamak üzere nesillerine Türk düşmanlığı aşılatıldı.

Kısaca bu iki devlet, varlık sebepleri olarak Türk düşmanlığını referans aldılar.

Bilhassa Ruslar ve hatta İranlılar tarafından kullanılan “Ermeniler”…  

Çünkü Deli Petro’dan beri okursak; Türk birliği demek; Rusya’nın ve asırlardır Türklerin hüküm sürdüğü İran’ın kâbusu demek…

( Bir İran parantezi açalım. Tarihte İran diye bir devlet hiç olmamıştır. Bugünkü İran coğrafyası asırlarca Türk yurdu olarak bilinmiştir. 1920’lerden sonra İran, Irak ve Suriye yapay devletleri kurulmuştur. Acem diye bilinen bugünkü İran’ın yarısı Türk’tür. İşte bir akıl Ayetullah İran’ını yine Türkiye’nin önüne set diye çekip Med- Pers kültürünün kriptolarını devlet yönetimine İslamiyet sosuyla  getirmiştir. Tıpkı Suriye’de Nusayrileri getirdiği gibi)

İşte bundandır ki Ermenistan onlar için mayın eşeği demek…

 Ondandır ki gündem bir Yunanistan bir Ermenistan…

 Ve hepsinin hakkından gelecek güç ve kudretteyiz çok şükür…  

  90’lı yılların teröre gark edilmiş, Amerika’nın güdümünde hareket eden, aciz,   karakol ve üst bölge baskınları ile kendi askerini bile maalesef PKK’dan koruyamayan, Fetö ile de içerden çökertilmeye çalışılan bir Türkiye konjonktürü yok şimdi.

Ne Türkiye eski Türkiye

 ne de Azerbaycan

Boraltan Köprüsü’nün, Hocalı Katliamı’nın, Karabağ İşgali’nin hüznünü yaşayan eski Azerbaycan…

Rahmetli Ebulfez Elçibey’in, Türkiye yaralılarımızı taşımak için bize dört helikopter bile vermedi, dediği Türkiye’den; silahımızla, askerimizle, gönlümüzle kısacası her şeyimizle öz gardaşlarımızın yanındayıhk diyenTürkiye’ye…

Bu günleri bize gösteren Mevla’ya şükürler olsun.

Yazının son bölümünde ise Türkiye’nin doğrudan içinde olduğu Rusya ve İran’ın el altından çok şey yapmak istediği ama yapamadığı bu savaşın arka planını bir okuyalım…

 

Bir kuşak bir yol projesinin en kilit yerinde olan Azerbaycan ve Türkiye’yi tüm bu bileşenlerle bir ayağı Dağlık Karabağ diğer ayağı Doğu Akdeniz üzerinden okumak lazım.

Bu yönüyle bu çatışma aslında küresel ölçekli bir güç çatışması…

Özellikle temmuz ayında Ermenilerin Tovuz’a yaptığı saldırıyı bu yönde ele almak gerek… 

Bir ayağında Çin ve İngiltere, diğer ayağında Amerika… Bir yönüyle Küreselciler diğer yönüyle ulusalcılar/ Derin Pentagon…

Ve diğer tarafta da arafta kalan Rusya ve hatta çöken neredeyse dağılan  Avrupa Birliği adına gölge Almanya…  

İşte bundandır ki fotoğrafın farklı bir kesitinde coğrafyanın her yerinde Rusya ile çatışan Türkiye gerçeği,

 diğer kesitinde ise Akkuyu Nükleer Santral ihalesini alan Rusya’nın ve Rusya adına Putin’in Türk Akımı ismini verdiği boru hattı projesiyle Ukrayna’yı bypass eden Türkiye hamleleri…

Hem dost hem de aynı zamanda düşman paradoksunu yine küresel bir zeminde okuyun.

Hatta Baltık Denizi’nden Almanya ve Rusya arasında doğalgaz akışını sağlayan ve Amerika’nın Türk Akımına karşı çıktığı gibi Kuzey Akımı projesini de karşı çıkması ve yaptırım tehdidini de bu güç çatışması özelinde değerlendirin.

Türkiye tüm bu çatışmaların en hassas ve en denge koyan yerinde…

 Kim Türkiye’yi yanına çekmek isterse ya da çekmeyi başarırsa emin olun ki bu savaşı kazanacak.

Türkiye ise kendi ekseniyle yeni bir doktrin peşinde… Artık figüran değil de başkarakter, oyunbozan ve hatta oyun kuran rolünde…

Bahçeli’nin önce Başkanlık sisteminin önünü açmasını, sonra Cumhur İttifakı ile Erdoğan ile hareket etmesini ve böylece yeni bir sistem ve paradigma ile Türk Devleti’nin yeni rotasını

 en son olarak da AYM çıkışını bu eksen içinde ve yukarıda bahsettiğim vesayet koordinatları üzerinden değerlendirin.

Bütün bunların daha da ötesinde,

Turan Birliği ( Rusya tesirinin zincirleri kırılmasa da ) de var, Sahra Altı Afrika açılımı da…

Yani bir yönüyle imparatorluk kodlarının satır başları bu kompozisyonun içinde…

 (Zaten Ermenistan başta olmak üzere herkes bunu dillendiriyor. Kısır çatışmalardan ötürü sadece biz bunun farkında değiliz.)

Öyle ki

sadece Azerbaycan ile birbirine yeterlilik noktasında Türkiye’nin kendi eksenini dahi oluşturabilecek bir potansiyelden bahsedebiliriz.

Siz, iç politikadaki gelişmeleri, yeni parti arayışlarını, yeni oluşumları, parlamenter sisteme dönüş çabalarını, ekonomik manipülasyonları tüm bu bileşenlerle bir okuyun…

 

Çöküşe geçen Osmanlı ile yenildikçe küçüldük ve dağıldık ve şimdi vuruşa vuruşa kuşatmayı kıra kıra düştüğümüz yerden kalkıyoruz.

BM’nin Türkiye ile Libya arasında yapılan deniz  yetki anlaşmasını onaylaması da bunun bir teyidi.

Birkaç gün önce  BM tarafından kabul edilen bu antlaşma Akdeniz’i neredeyse bir Türk gölü haline getirdi.

Bu antlaşmanın teyidinden sonra bambaşka şeylere şahit olacaksınız. İsrail’in başını çektiği Eastmed projesi artık bir çöp. Türkiye’nin oluru olmadan Asya Pasifik’ten gelip Süveyş Kanalı’nı geçip Akdeniz’den Avrupa’ya gidecek her gemi Türkiye’nin tabiri caizse kontrolünde…

(Tüm bunları ele aldığım ve 6 Aralık 2019 tarihinde yazdığım Türkiye Tarihsel Kodlarına Dönüyor yazım aşağıdaki linkte)

https://www.61trabzonhaber.com/turkiye-tarihsel-kodlarina-donuyor-95yy.htm

 

Ne ilginçtir ki Montrö ile kendi boğazlarına karışamayan Türkiye, dünyanın en stratejik yeri olan Akdeniz’e damgasını vuruyor.

İşte bu damga Montrö’yü de, İsrail’i de Rusya’yı da Amerika’yı da, İngiltere’yi de biat ettirecek bir hamlenin kilometre taşları…

 

 21. yüzyıl artık bizim yüzyılımız olacak…

 

Dikensiz bir gül bahçesi bu coğrafyada mümkün değil… Çünkü bu coğrafya dünyanın en stratejik coğrafyası… Ve artık bu coğrafyada Türkiye’ye rağmen bir şey olamayacağını Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Katar’da ve son olarak da öz be öz Oğuz boyundan olan öz gardaşlarımızla Kafkasya’da gösteriyoruz.

 

Göstermeye de devam edeceğiz… Bedelini yumuşak karnımız olan ekonomi üzerinden ödetseler de bu cendereden de çıkacağız Mevla’nın izniyle…

Büyük Türk Dilbilimci Kaşgarlı Mahmut’un Divan ı Lügat-it Türk adlı muhteşem eserinin ön sözündeki ifade ile yazıyı bitirelim…

Tanrı‘nın devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verdi. Ve yeryüzüne hakim kıldı. Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları Türklerin eline verildi. Türkler Tanrı tarafından bütün kavimlere üstün kılındı. Haktan ayrılmayan Türker, Tanrı tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular. Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçtır,

Ezcümle…  İki devlet, bir millet…