"Ayasofya yoğun yapılaşmanın kurbanı olmuş durumda"
Ayasofya’nın günümüz yoğun yapılaşması içerisinde bambaşka bir kentsel silüetin parçası olduğunu kaydeden Aktaş, “Elbette 1935 tarihli fotoğrafta ilk sahil yolu hattının kıyıdan geçirilmesiyle denizle bağlantısı koparılan Ayasofya’nın günümüz yoğun yapılaşması içerisinde bambaşka bir kentsel silüetin parçası olduğunu kabul etmek gerekir. Ama bu kentsel silüette bile geçmişte yoğun yeşil doku içerisinde sahip olduğu kuvvetli görülebilirlik / algılanabilirlik özelliği günümüzde de Ayasofya’nın landmark olarak etkisini en fazla belirleyen özelliklerden biridir. Günümüzde Ayasofya’nın duvarları dışında kalan parselin tamamıyla yapılaşmadan boşaltılması yapının algılanmasını kolaylaştırmış ve kent siluetindeki görsel etkisini arttırmıştır. Tıpkı yakın çevresinde olduğu gibi Ayasofya’nın bahçesinde de geniş yeşil çim alanlar yapının algı ve kullanım etkisini arttırmaktadır” dedi.
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası Trabzon Şubesi olarak Ayasofya Camii restorasyonu kapsamında yapı yakın çevresinin peyzajının nasıl olması gerektiği ile ilgili rapor hazırladıklarını belirten Aktaş, “Geç Bizans dönemi yapılarından biri olan Ayasofya Kilisesi (bugünkü Ayasofya Cami) gerçek yapım tarihi bazı araştırmacılar tarafından hala belirsiz olarak değerlendirilmesine rağmen büyük Commenos’ların kurucusu Kral I. Manuel (1238-1263) ya da hemen ardından gelen ataları tarafından inşa edildiğine inanılmaktadır. İngiliz seyyah ve araştırmacı G. Finlay tarafından 1427 yılına tarihlenen Çan Kulesi kilisesinin batısında yer almaktadır. Kilisenin kuzeyinde bulunan üç apsisli şapel kalıntısı ise daha erken bir döneme ait olduğu düşünülmektedir. Trabzon tarihinde sur dışı yerleşme alanı olarak yapılaşmanın bulunmadığı bir alanda inşa edilen Ayasofya Cami, kıyı kenarındaki doğal bir kayalık topoğrafyanın üzerinde ve yeşille iç içe bir konumda. Yerleşimin olmadığı bu bölge kente erzak temin edebilmek amacıyla ekilip biçilmekte ve tarımsal faaliyetler için kullanılmaktaydı. Bu nedenle Ayasofya’nın tarihteki bahçe kullanımına baktığımızda, gerek etrafındaki yakın çevrenin sahip olduğu bu kırsal dokunun yapıya yansıması, gerekse yapının ihtişamını desteklemek ve biçimi, rengi ve dokusuyla ön plana çıkmasını sağlamak amacıyla, bahçede sert zeminlerin sınırlı olarak kullanıldığını görürüz. Bu durum yapı ve yakın çevresinin kullanımına da yansımış ve Ayasofya bahçesinin sosyal olaylar ve etkinlikler için önemli mekân olarak özgün doğal topoğrafyasıyla kullanılmasına olanak sağlamıştır” dedi.