Suriye’de,  Libya’da, Ukrayna’da Rusya ile girdiğimiz bilek güreşi, Irak, Suriye, Libya, Somali ve kendi sınırlarımız başta olmak üzere verdiğimiz terörle mücadeleler, ABD ile yaşanan gerginlikler, Avrupa Birliği ile ilgili krizler, Yunanistan ve Fransa ile restleşmeler tabii ki büyük bir devlet olma yolunda çektiğimiz sancılardır.

Amerikan Büyükelçilerinin kapıyı tekmeleyerek girdiği Bakanlar Kurulu toplantıları, esas duruşta olan Başbakanlar, CIA’den maaş alan MIT, vesayet sistemi üzerinden yürütülen ve kontrol edilen bir devlet yok artık.

Dikleşmeden dik duran, oyunbozan ve hatta oyun kuran bir devlet olma yoluna giriyoruz… Yani tarihsel kodlarımıza dönüyoruz…

Kolay değil bu süreç… Ustura ağzında yürümekle eşdeğerde… Çok dikkatli ve temkinli adımlar atmak zorundayız…

Bugün, dünya kritik bir eşikten geçiyor, yeni bir dünya düzeni kuruluyor…

Artık tarih boyunca süregelen kılıç kalkan savaşları da yok, I. ve II. Dünya Savaşları gibi topyekûn bir savaş mantığı da yok…

Siber, Biyolojik, İstihbarat,  Psikolojik, Vesayet  gibi çok daha etkili savaş yöntemleri literatüre girdi…

İşte son örneği ÇİN…

Dünya nüfusunun beşte birini elinde tutan ve 2030’da dünyanın en büyüğü olacağı söylenen devasa güç, laboratuvar ortamında geliştirilen bir virüs ile hayalet ülkeye döndü… Bisikletle bile zor gezilen sokaklarında in cin top oynar vaziyete geldi… Üretim de hayat da durdu…

Biyolojik savaş Çin’i dizginledi…

 

Devlet olarak, bütün bunların farkındayız, amiyane tabirle daha tam tüylenemedik ama biz olmadan onların da birbirilerine üstünlük sağlayamayacağını savaşın tarafları da biliyor biz de çok iyi biliyoruz…

 

Gelelim bu minvalde yazıya konu olacak Erbakan ve öğrencisi Erdoğan ilişkisine…

 

 

 

Fatih'in babası II Murat İstanbul'u kuşatır ama muvaffak olamayınca, yanında bulunan Hacı Bayram Veli'ye sorar:

Müjde, yakın mıdır?

Hacı Bayram cevap verir:

“İstanbul'un fethini şu çocukla(II. Mehmet) bizim Köse(Akşemseddin) görürler"

Sözünden yola çıkarak başlayalım söze...

 

Erbakan Hoca, büyük bir bilim adamıydı, siyasetçiydi, dahi derecesinde bir şahsiyetti.

Belki de hayalindeki sanayi hamlesini yapmak için her şeyin önünde takoz olan siyasete bu yüzden atıldı.

Büyük hayalleri vardı, dava sahibiydi. Ama 250 yıldır ülkenin içindeki bir damar, her şeyi engellediği gibi kendisini de engelledi...

 

Hürriyet gazetesinin dalga geçer gibi attığı manşetten bunu teyit edebilirsiniz.

1-013.jpg

  Başbakan oldu, D-8’i kurdu, işte ne olduysa bundan sonra oldu… 28 Şubat darbesi ile devrildi. Kurduğu partiler, irticai faaliyet gerekçesiyle bilerek kapatıldı ama Erbakan Hoca hiçbir zaman pes etmedi.

Ölümüne yakın zamanda Selçuk Bayraktar'ın babası Özdemir Bayraktar'ın öncülüğünü yaptığı Bayraktar şirketinin kurulmasına bile vesile oldu.

(03 Mayıs 2014 Türkiye'nin ilk milli İHA'sı Bayraktar TB2'nin ilk uçuşudur. Ve Kuyruk numarası TC-ERB’ dir... )

2-005.jpg

 

 

Erbakan’ın başına gelenler bir nevi ülkenin de başına gelenlerin aynısıydı…

Uçağımızı yaptık, fabrika kapattılar, ilk yerli arabamız Devrim'i sadece 129 günde çok büyük bir başarı hikâyesi ile yaptık, bilerek benzin koymadılar...

Ve Devrim' i doğmadan öldürdüler...

Sadece otomotivde 60 yılda dışarıya kazandırdığımız ya da harcadığımız para 1-2 trilyon doları geçer...

Düşünün, Devrim'i yapmış olsaydık hem ağır sanayi hamlesine kavuşacaktık hem istihdamı arttıracaktık hem de bu meblağı cebimizde tutacaktık... Türkiye’yi iki Türkiye daha yapacaktık…

3-002.jpg

Uçak konusuna hiç girmiyorum bile...

Cumhuriyet Türkiye’si, yokluklarla, krizlerle, darbelerle geçti dersek yeğdir…

Bundan dolayıdır ki 1980 öncesi doğanlar çok daha derin izler taşır…

İşte biz de böyle bir neslin son vagonuyduk…

Elin gâvuru yapar, biz bakarız, sözleri ile geçen bir çocukluğumuz vardı bizim...

80’li yıllarda Almanya'dan gelen gurbetçilerin arabalarına hayran hayran bakardık... Onların ihtişamı bizi kendimizden alırdı.

Hacı Murat, Doğan, Şahin, Serçe diye tenekeden ibaret arabalar bile rüyalarımızı süslerdi.

 

Montaj sanayii, düşüncesini yerleştirip ve buna bağlı teneke arabaları bize yıllarca satıp milyonlarca dolar kazandılar üstümüzden.

Türk malı değil mi
diye bir algı yaratılmıştı o dönemler...

Aşağılık kompleksi ile geçti çocukluğumuz.

Maç spikeri bile atılan estetik bir golü Avrupaî gol diye anlatırdı... Avrupai bir güzellik diyerek Türk kadınlarına hakaret edilirdi…

 

Vs... vs... vs...

Gelelim bugüne...

İşte Erbakan'ın bütün yarım kalan ya da hiç başlanılmayan hayallerini kendisinin bizzat yetiştirdiği Erdoğan yaptı.

Seversiniz, sevmezsiniz ya da nefret edersiniz ama Erdoğan bu millete özgüven verdi, dik durmayı, yeri geldi mi posta koymayı, yerli ve milli olmayı kısacası tarihsel kollarımızdaki gibi davranmayı bize yeniden kazandırdı...

Savunma sanayinde geldiğimiz noktayı, 19 yıldır yapılan icraatları saymama bile gerek yok...

 

İşte bu minvalde bugün gerçekten çok mutluyum...

Çıkan yerli araba modellerini detaylı inceledim... Muhteşem iş başarmışlar Türk mühendisleri...

Tabiri caizse Devrim' in intikamını devrim yaparak almışlar…

4-002.jpg

Hologram teknolojisi bile düşünülmüş ki bu otomotiv dünyasında bir ilk...

Bütün bunlar gösteriyor ki

Ekonomi başta olmak üzere birçok sıkıntısına rağmen, on üçten fazla ülkede askeri üssü olan, asırlar süren uykunun ardından tekrar tarih sahnesine çıkmaya hazırlanan Türkiye, anlamayana bile çok şey anlatıyor.

 

Şu Doğu Akdeniz'de bir de petrol ve doğalgazı bulursak gerçekten bir on yıl içinde çok ama çok büyük devlet olacağız.

 

Ezcümle... ERBAKAN VE ERDOĞAN