Trabzon…

Fatih’in fethettiği, Yavuz’un 22 yıl şehzadelik yaptığı, Kanuni’nin doğduğu diye başlayan söz; futbolla taçlanır ve İstanbul saltanatına son veren küçük ama büyük şehir diye biter…

Aslında türkülerdeki, sloganlardaki Trabzon ile gerçekteki Trabzon bambaşkadır.

İçi bizi yakarken dışı belli ki sizi sevindirir…

Dışarda çelik gibi olan birliktelik, memlekete gelince; ilçe ilçe, köy köy, mahalle mahalle bölünmüşlüğe gider…

Sinur davası denilen arazi sorunları yüzünden kardeşin kardeşe, babanın oğula, komşunun komşuya muhabbeti yoktur çoğu yerde…

İçerde olmayan bu birlikteliğin tam tersi Trabzon’un dışındaki her yerde müthiş bir Trabzon milliyetçiliği vardır. Müthiş bir hemşericilik vardır. Başarılı iş adamları, başarılı siyasetçiler hep bu milliyetçiliğin, dayanışmanın, birlikteliğin omuzlarında yükselmiştir.

Memleket ise her zaman hasreti çekilen yer olmuştur ama nedense doğduğu köye ev yapmak hayalinden öte, çivi çakılan yer olmamıştır.

Onun içindir ki bu şehirde fabrika bacaları tütmez, üretim birkaç kalem haricinde zikredilmez

İnsanımız da bu iç, dış paradoksun tezahürünü gösterir…

Bize Her Yer Trabzon, sloganıyla gidilen her yerde bir Trabzonlu kimliğini ön plana çıkarma gayreti ve garabeti vardır memleketlimizde…

Yarışma programlarına çıkanlarda bir laubalilik, bir görmemişlik, bir yapmacıklık…

Futbol adamlarımızda İstanbul’a karşı bir yağcılık, bir dik duramayış göze batar…  

Mesela;

Akyazı’ya ismi verilecek kadar bu şehirle efsaneleşmiş hocamızın, onca başarılı isim dururken, bu şehre küfreden ahlak yoksunu bir adam yardımcısı oluverir.

İsmet Özel’in dediği gibi, “Ne derler acaba diye kahrolası bir put vardır.” Misali,

İstanbul lobisi ne der diye bir korkusu vardır hocamızın.

 

Ve o korku;

 kaleyi vermemek için direnilen Uğurcan, pek forma şansı bulamayan Yusuf üzerinde de vardır.

Ne tuhaftır ki aynı korku siyasette de vardır.

Birileri Trabzonspor’a ayrıcalık yapıyor diye damadı linç etti de ne derler korkusundan sesimiz çık(a)madı.

 

Ondandır ki Bürokratı, Bakanı çoktur ama bakanı yoktur bu şehrin. Çünkü hep Trabzon’a yatırım yapılıyor korkusunun doğurduğu bir ne derler korkusu vardır her bir siyasetçinin.

Onun için derim ki bu şehir sahipsizdir… Denizin kenarındadır ama denize hasrettir.

 

Gürcistan, İran, Azerbaycan transit yolunun üzerindedir ama yola da hasrettir.

 

Bir yol hikâyesi ile

Ve birilerinin bam teline basma hayaliyle bitirelim yazıyı: Biliyorum gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler… Evet ya

 Ya duyarlarsa

 sonra ne derler…

Peki bu nazım nesir karışık öfkeye ne derler… Ne derlerse desinler, eller oynasın eller…

 

Doğu tarafı felç, güney tıkalı,

Batı;

Akçaabat' tan beri bata bata batıyor...

 

Samsun’dan Sarp’a kadar onlarca ilçenin, beldenin sahilinden dolguyla geçen yol “Akçaabat Cumhuriyeti’nden geçemedi.  Üç beş kodamanına, köftecisine, petrolcüsüne takıldı.

Köye gideceksek,

 işte bu cumhuriyetin trafiğinde sinir krizi geçirmemek için köye de gidemez olduk. Yani bir nevi trafik pasaportumuz yok…

Orda bir köy var uzakta… Gidemesek de o köy, bizim köyümüz misali iç çekiyoruz.

Dünyanın dört bir yanından gelip Artvin’deki, Rize’deki köylerine ulaşmak için bir huni ağzına duçar edilmiş Akçaabat çilesi kelepçeliyor sizi…

 

Trabzon’da hal böyleyken,

Aaaa…İroni bu ya, bak sen…

Kuzeyden yol yapacaktık,

 Tüh oraya da denizi koymuş birileri…

 

Şimdi Kanuni' yi bekliyoruz... Tıpkı dedesi Fatih gibi güneyden gelse de fethedip çevrelese bizi...

Güney çevre yoluyla şâd etse bizi…

Her seçim zamanı gebe kalan ama sonrasında bir türlü doğmayan  Yomra- Akçaabat tramvay bebeği  zaten yıllardır bekletti bizi…

Erzincan’dan gelecek hızlı tren

 gecikir

belki de hiç gelmez

yine de hiç umutlandırmıyor bizi…

 

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak

diyen Haşim misali

Ağır aksak ve öfkeden ağlayarak ilerliyoruz…

 

Şehrin üç tarafından şehre girenler büyük hayal kırıklığı içinde…

Bu mu görselde ruhumuzu okşayan Trabzon.

 hani yeşillikler içinde…

 

Dolmuşçular için yapılan

emniyet şeriti de bitti,

KALDIRIMLAR’ı Necip Fazıl' dan daha iyi yazıyor D plakalılar…

 

Tak tak ayak sesimizi aç köpekler işitiyor da

kornalarımızı,çilelerimizi, öfkelerimizi

kaldırımdan giden araçlarımızı

halefi de selefi de Trabzon menşeili bakanlarımıza duyuramıyoruz.

 

Ulaştıramıyoruz...

Bakanımız yok...

 

Yok dediysek var olan kısımlar da var…

Yani işin ekonomik tarafı var...

 

En pahalı şehir geçişi olması için

yoldan önce devasa apartmanlara yol verdik...

Sonra devasa istimlak paralarıyla yolunduk...

Yine bir yolunu bulup şimdi yol alıyoruz...

Yine de durmuyoruz,yola devam diyoruz..

Yine de 5 dakikalık yolu saatler içinde yol bulup aşamıyoruz...

 

 

Ezcümle… Bakan’ın çok ama bakanın yok Trabzon…