Murat Karakaş yazdı.

Futbol eğlence unsuru olarak başlamış dünyada. Bizdeki gibi.

Faroz’ da, Arafilboyu’nda, Maçka, Akçaabat ve Of’ta.

Mahalle aralarında, ağırlıklı toprak denilse de kısmen taş sahalarda. Keşke de öyle kalabilseydi. Şenol, Necati, A.Kemal ,Hami. Hep oralardan gelmedi mi?

Artık bir endüstri ve onun en popüler sektörlerinden ‘’basit oyun’’ denilen bu futbol...

Hala içinde ‘’eğlence’’ yok diyemem ama, ‘’ ticarileşme ve profesyonelleşme ‘’ kavramları eğlencenin yani futbol’ un içini boşaltıyor gibi.

Camilerimizden sonra , toplumun ‘’ iç içe’’ olan yapısının sergilendiği birkaç yerden biri olması hasebiyle de , bu iç içe durum eğlenceyi hala anlamlı kılıyor. Eğlenceyi zirveye taşıyan diğer bir unsur da ‘’rekabet’ ’.

Rekabeti arttıran ‘’yabancı futbolcu transferleri.’’

Acaba diğer bir ifadeyle ülke futbol ekonomisinin sorunu(mu).?

Bence evet..

Bu transferlerin gerçekleşmesi için yöneticilerimizin Dolar veya Euro ‘ya şahsi uyumlarının, hesapsızca olduğunu kulüp borçlarından anlayabiliyoruz. 

Peki, kadro kalitesinin arttırılması amacıyla (!) gelen futbolcuların uyumu için, gerçekten hesap, kitap, araştırma yapılıyor mu? Benim bildiğim, borçlar ayyuka çıkana kadar yapılmıyordu.

Şimdi mi nasıl yapılıyor?

Ehh işte. Kısmen diyelim. Yada iç güveysinden hallice.

Yeterli mi ?

Hayır.

Neden?

Çünkü hala 34 maçın 7 ila14 ünü oynayıp, parasını takır takır alıp gidenler var.

Üstelik ,gitsin diye oynamadığı sezonun / oynamadığı maçların parasını alıp gidenlerde.

Sanıyorum yabancı futbolcu sözleşmelerinin hepsinde, “Prim, maaş ve transfer taksitlerim zamanında ödenirmaddesi var. Oysa bu maddenin önüne ‘’maçların %70 inde oynarsa’’ ibaresi konulsa, hem kalite artacak , hem de ,futbolumuz yabancı hegemonyasından kurtulacak.

Sebep? Parayı kafasına takıp, performansı düşmesin.

İyi güzel de beklenen ya da taahhüt edilen (ki bunu sanmıyorum) performans sergilenmezse?

Sonuç;

Futbolcu alamadığı parasını gider CAS’a söyler. Sonra da kasıla kasıla ardından güler.

Bunun tersi de var ama, işin hakkını verenler, ama azınlıkta bunlar. Parasının hakkını veren, kalitesi ile takıma, şehre topluma bir şeyler verenlerde var. Türk statüsüne geçirilip, millî takım ile ödüllendirilenlerde.

Performans istatistikleri ve karakterleri ile akıllarda iz bırakan, Şota , Alex , Hagi , Muslera , Visça , Batalla  , Drogba , Yattara ve en son Marek HAMSİK gibi isimler gelecekse buyursunlar baş köşeye.

Yabancıya karşı mıyım.? Asla.

Aldığı para kadar ortaya performans koyup katkı sunacaksa baş tacı.

Eee..!

Ee ‘si şu ;

Ülkemin gençleri yok olup gidiyor.

Yabancı futbolcuların ,ülke futbol kalitesinin artmasına, Türk futbolunun Avrupa’da tanıtımına katkısı tartışılmaz elbette. Tekrar söylüyorum ‘’tanıtımdan ziyade, ülke futboluna, futbolcumuza katkı verirse baş tacı elbette.’’

Marek Hamšík.

İşte size yukarda yazdığım beklentilere bir örnek.

Ayrı bir parantez açılıp hakkında konuşulması gerek.

Ben ona ‘’ o  artık bizim Marek’’ diyorum.
Öncesinde futbolumuza, futbolcumuza katkı sunanları hatırlayalım mı?

Tabi biraz nostalji olacak ama, keşke tekrar seyredebilmek aklımızdan gelip geçecek.

Tartışmasız faydası olduğunu düşündüğüm yabancılar ;

George Hagi , Drogba , Alex ,

Muslera , Şota , Visça , Batalla ,

Yattara , Miroslaw Szymkowiak ,

Siopis, Marek Hamšík.

Unuttuklarımız vardır elbette. Ama bunlar ,derin iz bırakanlar ,seyrinden, iş ahlakı ve disiplinden zevk aldığım oyuncular benim için.

111-141Evet gelelim bizim oğlana.

Bizim MAREK’e.

Bu resim önemli.

Bir futbolcuya ne kadar para verirseniz verin, aidiyet duygusu yoksa, ‘’şah damarının böyle şiştiğini ya da boğazı patlayana kadar bağırdığını’’ göremezsiniz.

Bu resme iyi bakmalı. Hem de keyifle bakmalı.

Hatta bir önerim var. Altyapı futbolcularının soyunma odalarına, koridorlarına bu tür resimleri çoğaltıp asmalı.

Neden mi?

Aidiyet önemli de ondan. Napoli’de Maradona’dan sonra resmi asılan bu adam, aidiyet dersi de veriyor sahada.

Marek Hamšík’.. Maestro, duayen, öğretmen, Napoli efsanesi olmasının yanında, benim için kıymetli oluş sebebi, yıllarca zirvede oyna, o yaşına rağmen buralara gel, takımı zirveye taşımak için, iş ahlakı iş disiplini, savaşçı kimliği ve karakteriyle örnek olması.

Profesyonelliğin tanımı ile eşdeğer birkaç futbolcu ismi varsa son dönemlerde, bunlardan biri de,

yabancılar içinde Marek Hamšík’dir bende.

GS’ de HAGİ de öyle yapmadı mı? Üç yıl üst üste takımı sırtında taşımadı mı?

 

Marek Hamšík, senede yirmi maç oynasa bile yeter.

Varlığı kıymetli oyunculardan. Trabzonspor ruhunu iliklerine kadar sindirmiş öz Trabzonlu gibi.  

Dik başlı adam. Saçı da kendi de.

Çabası, aklı, emeğe ve yaşadığı toluma saygısı, paha biçilmez güzel duruşu var bu adamda.

Aslında farkında mısınız bilmem ama ‘’Trabzonspor Ruhu’’ diyerek, özleyip duruyoruz ya hani;

 o ruhun cezbedici yanı ‘’akıl’’dır. Ardından hegemonyaya baş kaldırışın gerekliliği olan, son terine kadar mücadeleyi sıralayabiliriz. Marek’in top ayağına geldiğinde akılla oynayacağını, takımı da oynatacağını biliyor ve görüyorsunuz. Ve hamlesi sizi yanıltmıyor.

Sn Avcı’nın yerinde olsam,

Marek’in ülkesindeki hayallerini en az iki yıl daha ötelemesini, yardımcı antrenör olarak yanında çalışmasını sağlardım.

Sn Avcı’nın yerinde olsam,

Şu talimatı verirdim genç futbolculara; Hamšík ile günde 5 saat geçireceksiniz.

Öyle de bırakmaz, her hafta ‘’ondan ne öğrendiniz’’ diye onları test ederdim.

Çünkü iyi öğrenemeyen, hiçbir ligde olamaza, olsa da orada uzun süre kalamaz.

Kalın sağlıcakla.

Selam ve saygılarımla.