Ne yazık ki İstanbul sözleşmesi, kadına karşı şiddeti önleyemediği ve aile içindeki sıkıntıları azaltmadığı gibi eşler arasındaki bağın da zayıflamasına hatta kopmasına sebebiyet verdi.

Aile kurumunu hedef alan, aile ilişkilerine zarar veren, eşleri birbirlerine düşman eden, namus mefhumuna savaş açan ve dahi ahlaksızlıkları normalleştirmeyi hedefleyen birçok maddeyi içeren ‘İstanbul Sözleşmesi’yle Müslüman toplum değerlerinden uzaklaştırılmak istenmektedir.

Müslüman toplumu değerlerinden uzaklaştırma hedefiyle yürürlüğe konulmuş olan bu sözleşmeye karşı duyarlı kesimler tarafından tepki verilmesi ve sözleşmenin yürürlükten kaldırılması için son zamanlarda yoğun bir mücadele verilmesi çok anlamlı ve önemlidir.

Ancak bu konuyla ilgili özellikle iktidar partisine mensup hele hele kadın vekillerin ve diğerlerinin sesi çıkmaması ayrı bir düşünülmesi gerekmektedir.

Çok açık ve net olarak söylüyorum ki bu Türk milletinin aile yapısı toptan yok eden  İstanbul sözleşmesini  C. H. Partisi yapmış olsa idi bugün bizler CAMİ kapılarının önünde, meydanlarda yürüyüş yapardık. Yer yerinden oynatırdık.

Ancak sesimizin çıkmamasının nedeni elimizde buluna vekillik, il başkanlığı ya da haksız yere kazanılan paraların gitmesinden mi korkuyoruz?

Kozmopolit bir yapısı olan Türkiye toplumunun ekseri, ‘İstanbul Sözleşmesi’ne karşıdır. Hatta birçok ülke de bu sözleşmeye karşıdır. Bu ülkelerin başında İngiltere, Rusya, Moldova, Letonya, Litvanya, Ukrayna, Macaristan, Ermenistan, Bulgaristan ve Azerbaycan gelmektedir.

Sözleşmeyle ilgili Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın da “İstanbul Sözleşmesi nas değildir, bizim için ölçü değildir” şeklinde bir ifade kullandığı, Aile Meclisi Başkanı Adem Çevik tarafından dile getirilmişti.

Ancak yasada şuana kadar herhangi bir değişiklik olmamıştır. Yasa olduğu gibi yürürlüktedir, manevi değerlerimizi dejenere etmeye, aileleri yıkmaya, çocukları babasız, anneleri kocasız bırakmaya ve yeni mağdurlar ortaya çıkarmaya devam etmektedir.

Bunca problemin ana sebebi olan ve bazı kutsal değerlere savaş açan İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olmayalım da destek mi verelim. Elbette sözleşmenin yürürlükten kaldırılmasına kadar konuyu ara ara köşemize taşımaya, sözleşmenin iptali için mücadele edenlere destek vermeye ve özellikle sözleşmenin uygulanması için yasalaştırılan 6284 sayılı kanuna neden karşı olduğumuzu ifade etmeye devam edeceğiz.

İstanbul Sözleşmesi’ne ve sözleşmenin uygulanması için çıkarılan 6284 sayılı kanuna neden mi karşıyız?

İnancımıza, örfümüze, değerlerimize, aile kurumuna, namus mefhumuna savaş açtığı için karşıyız. Açıkça eşler arasındaki ülfet ve muhabbeti ortadan kaldırıp İslam’a göre çok değerli bir kurum olan aileyi dağıttığı için karşıyız.

İslam’da eşcinsellik diye bir şey yoktur. Kur’an’da eşcinsel bir hayat yaşadıklarından dolayı helak edilen kavimlerden söz edilmiştir. İstanbul sözleşmesi ise eşcinselliği meşru kabul etmekte ve yaygınlaşmasına olanak tanımaktadır. İslam’da asla yeri olmayan sapkınlıkları normalleştirmeyi hedeflediği için karşıyız.

İslam’ın emrettiği adalet anlayışını esas almayıp çok ciddi yıkımlara neden olduğu ve adaletsiz sonuçlar ortaya çıkardığı için karşıyız. Her ne olursa olsun meselelerde aziz İslam’ın adalet anlayışı esas alınırsa mevcut sorunlar adil bir şekilde çözüme kavuşacaktır.

“İstanbul Sözleşmesi”, kadını dokunmaz kılmakta ve erkekten daha üstün görerek cinsiyetçi bir düşünceyi toplum arasında yaygınlaştırmaktadır. Oysa aile arasında kadın ve erkek arasındaki ilişkileri İslam net bir biçimde belirlemiştir. İşte bu sözleşmeye, İslami olmadığı için, cinsiyetçi bir yaklaşıma sahip olduğu ve ayrımcılık yaptığı için karşıyız. İşte bu gün o irfana vuruyorlar!

Kadının, anne olma vasfına, bin küsur yıllık edep ve eğitim kurumumuza; aileye vuruyorlar.

Çocuğunun yüce öğretmeni, kocasının sırdaşı, ailenin en kıymetli kolonuna; anneye vuruyorlar.

Dede/nine denilen kolonu dağıttıktan sonra torun zaten bunalıma düşmüştü. Şimdi onu annesinden de koparma derdindeler.

Çalışan kadını yüceltiyorlar. Aile kurumunun gereksizliğini öne sürüyorlar.

Şimdi kadın şiddete uğruyor, katil erkek, cani erkek replikleri üzerinden genç kızlarımıza “sakın ama sakın evlenme” mesajı veriyorlar.

Aile kavramından nefret ediyorlar; çünkü iyi biliyorlar, aile bellektir, kültürdür, edep ve eğitim merkezidir, -ne kadar yıpranmış olursa olsun- kuralların olduğu yerdir, tüketimin sınırlanmasıdır, zevkin meşru olana tabi olmasıdır, geçmişin kodlarını geleceğe taşımadır.

İstanbul Sözleşmesi Küreselcilerin aile kurumuna attığı mızraktır. Çağrı filminden hatırlayalım…

Vahşi’nin Hz Hamza’nın(ra) göğsüne attığı mızrak. Vallahi İstanbul Sözleşmesi işte o mızrak gibi bu toplumun ciğerlerine saplanmış durumdadır.

İktidar ya bu mızrağı ciğerden çıkarır ve toplum tekrar nefes almaya başlar ya da bu mızrak santim santim ilerler ve toplumsal çöküş yaşanır.

   Aile çökerse devlet çöker.

              Selam ve dua ile.