Bir önceki yazımda Türkiye de futbol altyapı ile ilgili problemlerden bahsederken, tesisler noktasında eskiye oranla çok çok iyi durumda olduğunu belirtmiştim. Bunda ülkemizde yapılan uluslar arası organizasyonların etkisi büyük oldu. Buna rağmen amatör spor branşların da(bazıları hariç basketbol voleybol gibi) büyük sorunlar olduğu aşikar.

Sorunlar nelerdir diye baktığımızda karşımıza kuşkusuz “Gerçek manada kulüpleşme” sorunu karşımıza çıkmaktadır. Bu yazı da kulüpleşme ve kişilere bağlı yönetim anlayışı konusunu ele alacağız.

Ülkemizde amatör branşların yüzde seksene yakını belediyeler üzerinden yürümektedir. Küçük bir kısmı diğer devlet kurumları ve dernek statüsündeki spor kulüpleri tarafından yürütülmektedir. Ülkemizde 31 i büyükşehir belediyesi,51 i il belediyesi, 957 ilçe belediyesi olmak üzere toplam 1038 belediye vardır. İstanbul Ankara ve İzmir deki birçok ilçe belediyesinin nüfusu bazı il belediyelerinden çok olduğu bir gerçek. Amatör branş federasyonları özerk değilken yani spor bakanlığına bağlı iken faal(gerçek manada yarışmacı) kulüp sayısı şimdikinden daha fazla olduğu gerçek. Şimdi hemen bir itiraz gelebilir yetkililer tarafından .Bugün ki sayılar fazla diye .Evet bugün kağıt üzerinde fazla. İstatistiki olarak gurur duyabilirsiniz. Özerklik oldu, tesisler çoğaldı çok ilginç yarışmacı kulüpleşme sayısı azalmaya başladı. Trabzon’dan örnek verecek olursak,25 30 yıl önce Trabzon da biri nizami olmak üzere iki tane spor salonu vardı.19 Mayıs Kapalı Spor Salonu ve Avni Aker Stadyumunun altındaki küçük antrenman salonu. Bu yetersizliğe rağmen 7-8 civarı basketbol takımı,14-15 tane hentbol takımı,5-6 tane voleybol takımı bunun yanında Güreş, Karate, Boks, Judo, gibi spor branşlarına ait kulüpler mevcuttu. Bugün ise her ilçede hatta mahallelerde tesisler mevcut iken amatör branşları temsil eden kulüp sayısı yok denecek kadar az. Olanlarında bazıları göstermelik, bazıları yıllarca gönül vermiş kişilerin gençlik spor üzerinden gayretleri, bazıları ise atanamamış Beden Eğitimi mezunlarının halk eğitim üzerinden yaptıkları çalışmalardan oluşmaktadır. Durum böyle iken bu gençlik nerede spor yapacak nerede kendini müsabık elit bir sporcu seviyesine taşıyacak. Birçok ilde durum böyle. Söylemiş olduğum gibi, bu branşlar belediye spor kulüpler üzerinden çoğunlukla temsil ediliyor. Belediyeler içerisinde de İstanbul Büyükşehir Belediyesi ,Ankara Büyükşehir Belediyesi, Aski Spor Kulübü İzmir Büyükşehir Belediyesi gerçek manada spor kulübü olarak başı çekmektedir. Bunun dışındaki il belediyelerin bazıları bir iki branşla ilgili çalışma yapıyor ,geri kalanlarının çalışması bile yok. İlçe belediyelerinde ise Çankaya Belediyesi Üsküdar Belediyesi Ümraniye Belediyesi Selçuklu Belediyesi Nilüfer Belediyesi gibi birkaç belediye daha sayabileceğimiz belediyeler dışında doğru düzgün sayabileceğimiz faal spor kulübü olan belediyemiz yok. Çoğu halka ve mensup olduğu partilere şirin gözükmek için kağıt üzerinde faaliyet yaparak göz boyadıkları sporla ilgili olan herkes tarafından bilinir. Yani bir kentin spor kaderi seçilen belediye başkanının sporu özde sevmesi ve spor un gençler ve toplum için gerekliliğini gerçekten kavramış birisinin olmasına bağlı. Yoksa yandı o ilde yaşayan gençlik. Peki böylemi olmalı. Bir gençliğin kaderi bir iki kişinin iki dudağı arasında mı olmalı. Bu durumun bir sisteme bağlanması gerekmez mi? Bu kulüplerin devamlılığı bir sistem dahilinde olan yapıya dönüştürülemez mi? Bir önceki belediye başkanının bin bir uğraşla yaptığı kazanımları bir sonra ki belediye başkanı bir çırpıda yok edebilmeli mi? Sistem öyle olmalı ki asla geriye gidişe izin vermemeli. Sürekli daha iyiyi arayan sistem kurmak gerekmez mi?

Bazı belediye başkanları bırakın temsil ettiği ilde sporu tabana yaymayı kendi reklamını nasıl daha fazla yaparım diye, dünyadaki en popüler spor dalı olan futbol yöneliyor. Belediyenin yıllık spor gelirlerinin dört de üçünü ayırarak o kentin çocuklarının hakkını futbol üzerinden yok etmektedir. Yahu futbol ile bir belediyenin a takım seviyesinde ne işi olabilir. Futbol zaten popüler. Bir çok yatırımcısı, ilgileneni ve takipçisi var. Senin görevin amatör branşlardaki o kentin yeteneklerini bulup çıkartmak ve bu gençleri Avrupa dünya arenasına çıkartmayı başarmak. Başta o kentin antrenörleri olmak üzere antrenör arkadaşlara imkan vermek. Kısacası belediyeler futbola a takım seviyesinde girmemeli, kaynaklarının bu branşta heba etmemeli.

Bununla beraber sporu zurnanın son deliği olarak gören bazı belediye başkanları çok branşlı spor kulübü kurmanın maliyetli olduğunu söyleyip bir savunma mekanizması ortaya koymaktadır. Eyvallah. Bazı belediyeler küçük belediyeler. Gelirleri az. Fakat her belediye kendi yöresel spor kültürüne uygun ve kendi yöresinin imkanlarını kullanarak ve gücü nispetinde bu çalışmaları yapmalıdır.10 12 branşta kurmazsın 5-6 branşta kurarsın.1038 belediyeden bahsediyoruz. Hem yapanlar nasıl yapıyor. Nasıl mı yapacaksınız? Sayın belediye başkanlarım küçük bir ilçede bile eğer altınızda 800 bin TL’lik arabalarla dolaşmaz iseniz, saçma sapan ihaleler, festivaller, etkinlikler, yatırımlar, israflar, projeler, hiçbir kazanımı olmayan yaz kış spor okulları yaparak birilerini ihya etmek için uğraşmaz iseniz çok rahatlıkla çok iyi spor kulüpleri kurarsınız. O kentin geçleri için sponsor bulmak için çalışırsanız yaparsınız. Yetişmesinde vesile olduğunuz o gençlerin maçına gidip izlerseniz o kentin gençlerinin baş tacı olursunuz. İşte sosyal belediyeciliğin bir ayağı da bu.

Son zamanla belediyelere ait spor kulüplerinde bir görüş ortaya çıkmaya başladı. Bildiğiniz gibi takım sporlarında iddaa gelirleri var. İddaa gelirleri o branşın yıllık giderlerini karşılamadığı zaman o branş ı kapatma lüksü. Bununla beraber bazı branşları olimpik branş olmasına rağmen kapatma olayları ile sıkça karşılaşılmakta. Eskiden iddia geliri yoktu ve bu branşlar yaşıyordu. Yoksa bu iş bilmez yöneticilerin gözünü para mı bürüdü anlayamadık! Kapattığınız her branşta en az 70-80 çocuğu sokağa attığınızın farkında değil misiniz? Sizlerin spor anlayışınız kazanç üzerine mi kurulu? Sormadan edemiyoruz.

Kulüpleşme meselesinde bir başka sorun ise devlet yönetim kademesindeki veya belediyelerdeki yöneticilerin yanlış spor mentalitesi. Nedir bu mentalite? Belediyeler fiziki altyapı sağlar organizasyonun kendisine girmez. Yani kulüp kurup yarışmaz. Kendince fuzuli masraf yapmaz demiyor da yarışmaz demeye getiriyor. Ama bunu tepki olur diye sıkça söylemezler. Bunun yerine bolca istatistik verirler. Yaz- kış spor okullarında Şu kadar öğrencimiz var yok ilçemizde, ilimizde şu kadar lisanslı sporcumuz var falan filan. Sonra olimpiyatlar da genellikle sıfır çek dön. Nasıl olsa spor, önemli değil!

Yazıda şimdiye kadar belediyelere yüklendik. Diyeceksiniz hep belediyeler yapmak zorunda mı? Evet zorunda. Zorunda olmalı. Çünkü o kentin gençlerinin hizmet beklediği birinci kurum.

Eskiden birçok özel kuruluşun bazı branşlarda kulüpleştiğini biliyoruz. Ancak bu özel kuruluşlar son yıllarda yarışmacı olmak yerine büyük kulüplere sponsor olarak reklamlarını yaparak spor içinde var olduklarını görüyoruz. Bunu da belirli bir süre yapıp çeşitli bahaneler göstererek ayrıldıklarını görüyoruz. Bu konuyu Spor Bakanlığının iyi irdeleyip kendisine bir yol haritası çizmelidir.

Evet! Türkiye de amatör branşların durumu şimdilik böyle. Sorunların bir kısmını anlatmaya çalıştık. çözüm önerilerimiz bir sonraki yazımızda. Ülkemizde spor un gelişmesi dileğiyle.

 

Kalın sağlıcakla.