( Yazı iki başlıktan oluşuyor. İlk başlık  ÖZ GARDAŞLARIMIZIN YANINDAYIHK, sonra yayınlanacak kısmı ise İKİ DEVLET BİR MİLLET )

 

Çarpıcı soruların analiziyle başlayalım…

 Yedi farklı cephede savaşan ve bu vesile ile çöküşe giden Osmanlı misali

Yeni yeni palazlanan ve asırlık uykusundan uyanıp tarihsel kodlarına dönen Türkiye; aynı tarihsel hatayı Doğu Akdeniz, Libya, Suriye, Irak, içerde Pençe Harekâtı ve son olarak da Azerbaycan üzerinden pergelin ayaklarını çok geniş tutarak malum makûs talihi yeniden yaşamaya mı zorlanıyor…

 

Veya 

PKK PYD koridoru ile Orta Doğu ve Arap dünyasıyla bağları koparılmak,

 Sevilla Haritası ile Antalya limanına hapsedilip hem Akdeniz’in zengin doğalgaz ve petrol yataklarından hadım edilmek hem de Libya’dan eli ayağı kesilerek Sahra altı Afrika ülkelerine ulaşmaması

 İstenilen

ancak tüm bu planları sahada altüst eden Türkiye’ye şimdi de Kafkasya ayağında mı çelme takılmak isteniyor.

Güç ne kadar dağılırsa dikkat da o kadar dağılır; siyasi ve askeri refleks de o kadar azalır, içerde de iç kargaşa başlar, otorite zayıflar taktiğine mi kurban ediliyoruz.

Halk tabiriyle tufaya/ tuzağa mı düşürülüyoruz.

Suriye’de “Rusya- İran- Amerika”;

Irak’ta “Amerika- İran”;

Akdeniz’de “Yunanistan-  Fransa;  Rusya, Amerika, İsrail, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan” gibi güçlerle; bölge genelinde ise bu güçlerin tamamıyla çatışan bir Türkiye, kuşatılıyor mu yoksa kuşatmayı mı yarıyor…

Türkiye, bütün bu devletlerle baş edebilecek ekonomik, siyasi, askeri güce ve enerjiye sahip mi?

 

Doğuda Ermenistan, batıda Yunanistan, güneyde Kıbrıs Rum Kesimi ve Suriye’de Rusya, Kırım’ın ilhakı ile yine kuzeyde Rusya

üzerinden Ortodoks kapanına alınan bir Türkiye mi,

 yoksa Libya’dan Azerbaycan’a kadar olan tüm bu coğrafyada Ortodoks çemberini kıran bir Türkiye mi?

Ayasofya ve Azerbaycan hamleleri de bunun farklı bir izdüşümü mü?

Veya çok daha ötesinde Somali, Katar, Sevakin Adası ve Libya hamleleriyle Türkiye;

 Kuşatmaya karşı bir kuşatma ile mi cevap veriyor yani kuşatanları mı kuşatıyor…

 

Sorduğumuz sorular aslında cevabın ta kendisi…

 

Suriye’de, Irak’ta, Libya’da ve son olarak da Azerbaycan’da dünya savaş terminolojisini altüst eden, geleneksel savaş stratejilerini bitiren, Rus Hava Sistemlerini hurdaya çeviren, elektro manyetik bir savaş stratejisi ile düşmanın tüm unsurlarını kör eden ve böylelikle savaş diyalektiğinin kodlarını yeniden belirleyen

 Türk S/İHA’ları, cevap anahtarı…

Şunu unutmayalım ki diplomasi denilen şey aslında sahadaki askeri gücünüzün ta kendisidir.

Şimdi bu güç çatışmasını Suriye’de, Libya’da olduğu gibi Azerbaycan üzerinden yine görünürde Rusya ile yaşıyoruz.

SSCB dağılırken bile, Karabağ’a müdahale 3. Dünya Savaşı’na sebep olur diyen günümüz Rusya’sı neden ölü takliti yapıyor…

Osmanlı’yı çöküşe götüren ve  Deli Petro’nun vasiyetini (hem doğudan bir koridor açıp Akdeniz’e inme planı hem de Turan Birliği’ni engelleme) Ermenistan ile gerçekleştiren Rusya… 

1800’lü yıllardan itibaren bilhassa Rusya;  taşeron mahiyette bir Yunanistan ve Ermenistan adımlarını atan devletti.

St. Petersburg Protokolü,  sonrasında Londra Antlaşması, Navarin’de yakılan Osmanlı donanması gibi bizim açımızdan hezimetler silsilesi ile bu iki kukla devlet, Rusya- İngiltere ve Fransa tarafından şekillendirildi.

Osmanlı’yı çöküşe götüren süreçte ve yeni kurulacak Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilk emekleme dönemlerinde hep bu kukla devletlerle savaştırıldık.

 

Bütün Türk dünyası ile aramıza hançer gibi sokulan ve bir kama mahiyetinde taşeron ve mobil bir devlet hüviyetinde olan Ermenistan…

Ve olur da bir gün yine bu Çılgın Türkler Viyana der, korkusuyla adalar üstünden burnumuzun dibine kadar sokuşturulan Yunanistan…

Bu iki suni devletin tasmaları “Rusya, Fransa ve İngiltere”nin elinde yaklaşık iki asırdır kaldı.

 Her ikisine de olmayacak hayaller vaat edildi. Birine Megali İdea, diğerine Büyük Ermenistan…

Cumhuriyetin uzunca bir zaman dilimi bu iki devletin bize yaşattığı acılarla, yokluklarla geçti dersek yeğdir.

Ki bu sürece Osmanlı’nın son dönemindeki Ermeni katliamlarını Taşnak Hınçak gibi örgütler üzerinden de söylemek gerekir.

Malumunuz, 1980’lere kadar Avrupa’da birçok devlet adamımızı şehit eden ASALA ve 1983’ten beri binlerce insanın ölümüne sebep olan ve Türkiye’ye kırk yılda toplam 600 milyar dolarlık bir zarar veren  PKK,  Ermenistan patentlidir. (Abdullah Öcalan başta olmak üzere PKK’nın Suriye kanadı tüm bileşenleriyle ayrılıkçı Ermeni’dir.)

DHKPC gibi örgütler ise daha çok Yunanistan’da eğitilip Türkiye’ye yollandı.

Devam edeceğiz…