Murat Karakaş yazdı.

11-26Bu resimde bizim uşağın sevinç içerisinde koşan görüntüsüne bakarken, ( yaklaşık bir saat içerisinde) biriktirdiğim duygularla bugünkü yazıma başlamak istedim.

Sonra ,rahmetli Özkan SÜMER ‘in o güzel tanımı geldi aklıma,

Aslında bu resimde efsane rahmetli Özkan SÜMER’in

"Dalgaların sesi, Yaylaların sisi,

Ormanların gizi, Kemençenin sözü,

Yaşlıların öyküsü,

Gençlerin tutkusudur, Trabzonspor.’’

Ruhu şad, mekânı cennet olsun. Ruhu için, bir Fatiha ‘yı her zaman hakkediyor.

Özkan hocanın en doğru Trabzonspor tanımının, görsele yansımış halidir bende bu resim.

Çocuğun koşarken ki heyecanını, yaşadıklarını hissedeyim isterdim.

İtiraf edeyim biraz da kıskandım, niye yalan diyeyim.

Biz de o yaşlarda yaşasaydık şampiyonluğu, yaylaları, köyleri inletseydik haykırışlarımızla.

Olmadı. Daha doğrusu biraz geç oldu.

Olsun bee.!

En azından 2011 ve 2021 şampiyonluklarını gördük ve doya doya yaşadık.

Avrupa’ya, Dünyaya kutlamanın en doğalını, en çılgınını günlerce izlettik.

Evet farkındayım ,2011’de kutlama yapmadık ama, adalet yerini bulana kadar erteledik.

Tabii ki  şimdilik.

Bununla yaşamayı sürdürmeyeceğiz ama, asla unutmayacak, unutturmayacağız.

Evet yaylalardan, derelerden inelim sahile inmesinde de şu tespitimi de hatırlatayım.

Suyun ‘göze ’si yaylalardan,

Ülkemde futbolun, futbolcunun ‘gözde’si de, Trabzon’dan çıkar.

Türkiye geneli olmasa da, yüzde yetmiş bu düşüncemi tespitimi doğrulayacaktır.

Yaylalarda kondisyonu depolayan bu çocuklar, dere yanları, taş başları, doruklardaki tepeler,

Cos’da, Faroz’ da ,Boztepe ve nice yerlerde futbolu adeta yazarlar.

Biri kaptan, biri teknik direktör, biri masör ‘dür sahada.

Ağzından lafı alırsın, konuşkan ve candandır ama, ayağından topu alamazsın,onun bir parçasıdır. Onu yaşar adeta.

Tekerlerinde kara lastik tabanlı arabaları ile geldikleri derede, üstelik sabahın köründe.

Hemen düzlükte saha kenarına çekerler tahta arabaları.

Kara lastikler ile yaptıkları maçta ,takarlar topu şandele.

Tadına doyamazsın.

Derenin düzünü Avni AKER sanarak oynarsın.

Ey gidi….

Ne günlerdi, ne günler..

Maç bitti mi da hayde dereye. Şortunu kayada kuruturken, dinlenirsin biraz.

Üç saat top, bir saat dere, tam da çıkacakken yürüme köye, karşı köy uşakları gelir uzaktan. Ellerinde top , Trabzonspor şortlu olan belli ki kaptan.

‘’ Ula nere gideysunuz ? Gelun top oynayalum top’’ .

Gel de anlat bu dört saati hayde.

Yaşımız ufak ama, erkekliğe de zeval (!) getirmeyeceğiz ya hani,

Hayde ula haydee.

Tamam ulaa. Beşte devre, on da biter.

Üç korner, bir penaltı eder. Top dereye giderse maç biter.

O an, hangi takım öndeyse o yener. Yenen, İşkenaz bakkalından gazozları içer.

Bir saat olur devre olmaz, karanlıkta gol attık sayılmaz.

Seyirci ağabeylerimiz çekti arabaları,sahayı aydınlattı derken, aha da oldu yatsı maç bitmeden.

Şimdi yürü iki kilometre köyden yukarı. Baban bekler seni evin başında, bir elinden fener, öbüründe kukari.

Buralarda hazırlanırdık Kaymakamlık turnuvalarına.

Köyler arası rekabet La Liga da yoktur valla.

Temmuz, ya da Ağustos sıcağı. Maçlarda ayran satılırdı.

Bağırır satıcı aryan ayran. (Kademeli tribün olmadığından ) göremezdi seyirci, cevap verirdi satıcıya ;  ‘’yaylaaan yaylaaan.’’

Turnuva yarı finallerinde dediler Hami gelecek, köy takımında oynayacak.

Tribün ne gezer o zaman.Sahayı gören tüm tepelerde insan. Yere düşmez iğneyi atsan.

Ağabeyim Hakan da Trabzonspor’un genç takımında o zamanlar, bizim köy takımına transfer oldu o yaz. Benimde acayip havam var. Gol attığında , ağabeyim o benim dediğimdeki haz tartışılmaz.

Ne güzel turnuvalardı. Ne futbolcular seyrettik. Şimdiki yıldız adaylarını yanlarında sönük bırakırlardı. Üstelik sahanın yarısı toprak, yarısı taş, irili ufak..

Yüksel abi, kalesinde Jean Marie PFAFF misali.

Ayağından top alınmaz görüyorsan, odur Hakkı Tarık abi.

İlla ki topuk çalımı ile aşırtarak geçer rakibini.

Kenarda Çetin İHTİYAR, orta sahada KIROĞLU Mehmet,

Defansta yüncü Ahmet, forvette KARAKAŞ Hakan.

Gözlemci kaynardı tribünler. Tanımadığımız onca yüzler.

Turnuva sonrası duyardık, birkaç iyi futbolcuyu o zamanın birinci ve ikinci ligine uğurladık.

Nasıl mutlu olurduk. Nasıl bir teşvikti seneye daha çok çalışmamıza.

Az kalmıştı sanki Avni AKER de Bordo & Mavi forma ile sahaya çıkmamıza.

Şimdi sorarız ya çocuklarımıza, ’büyüyünce ne olacaksın.?

’’ Mühendis, Doktor, Avukat?’’

O zamanlar bizim cevabımız;

Şenol , Turgay, Tuncay, İskender, A.Kemal olup ,bordo mavi forma ile Avni AKER ‘in çimlerinde top oynamak.. Hepsine selam olsun. Geçmişlerimize rahmet.

Sadece futbolculukları değildi hayran kaldığımız.

Onlar kadar kitap okuyup, bilgili olmak, iyi kötü üniversite mezunu olmak, futbolu zekâ ile oynamak. Halk gibi yani. Ağlayan, üzülen, sevinen, halkın derdi ile dertlenen bireyler olmalarıydı aslında onlara hayranlığımız.

Bu efsanelerin son dönemlerine denk geldi çocukluğumuz.

Başlarken ki resimdeki uşak gibi, sonsuza dek sürecek bu aşka koşumuz.

İyi ki varsın TRABZONSPOR,

İyi ki varsın EREN.

Selam ve saygılarımla.