29 Eylül’de Sochi’de Putin ile görüşecek Erdoğan,  Suriye ve özellikle bizim için bir kangren olan  İdlib’i masaya yatıracak.

Rusya’nın son hava saldırıları, Türkiye’nin İdlib’e cididi askeri yığınak yapması vs vs…

 görüşme öncesi her iki tarafın da masaya güçlü oturmak için yaptığı hamleler…

Yani ortam çok ama çok gergin…

Deli Petro’dan beri Akdeniz’e inme hayalini taşıyan Rusya, bu hayaline Esed üzerinden ulaştı. Ve görünen o ki artık güneydeki yeni komşumuz Rusya… Akdeniz’in hemen ensesindeki Lazkiye Limanı ve oradaki üsleri ile belli ki artık coğrafyada kalıcı…

Kuzeyden Kırım, güneyden Suriye üzerinden bizi çevrelemiş gözükse de bizim de son Karabağ zaferi ile iyice perçinlenen Azerbaycan- Pakistan birlikteliğimiz, Türk Devletleri ile oluşturmaya çalıştığımız Türk Keneşi ve özellikle Ukrayna ile stratejik iş birliğimiz Rusya’yı tedirgin ediyor.

Libya’daki bilek güreşini Rusya’ya rağmen de kazanışımız, bu hamlemizle eşgüdümlü Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan tezimiz de Rusya’yı rahatsız ediyor.

İşte Rusya, bütün bunların hesaplaşmasını İdlib üzerinden bizimle görmek istiyor. Çünkü göstermelik son Suriye seçimiyle Esed hem elini iyice güçlendirdi hem de Rusya’nın desteği ve iteklemesiyle bizi ya da bize bağlı gruplara diş göstermeye başladı.

 İdlib konusunda olası bir geri adım, tüm Suriye coğrafyasındaki kazanımlarımızı kaybetmemize ve yine çok büyük bir kaosu bilhassa ülke içinde yaşamamıza vesile olabilir.

Türk Devlet aklı bunun bilincinde…

Suriye konusunda Amerika ile gizli bir ajandası olan Rusya, başından beri sinsi bir refleks gösteriyor. Piyon Esed’i üstümüze salıyor…

 Aslında coğrafyanın tamamı Esed gibilerce teşekkül ettirilmiş…

İngiliz Şeytani aklı sosyolojik fay hatlarını 1700’lerden itibaren çok iyi belirlemiş, Vahhabilik gibi şirke kayan mezhepleri icat edip Osmanlı topraklarına zehretmiş;

Hempher, Lavrens gibi ajanlarıyla ve bu ajanların saha faaliyetleri neticesinde oluşturduğu mezhep ayrışrtırmalarıyla ya da çoğunluğun yerine azınlığın yönettiği fitne anlayışlarla coğrafyanın tamamında sürekli bir kaos ortamını başarabilmiş ve nihayetinde Osmanlı’yı parçalayabilmişti.

Bugün de İngilizlerin bu stratejisi coğrafyada hâkim unsur olarak devam etmektedir.

Özellikle kendilerine uşaklık eden ve ülkeleri için aslında bir hain olan devlet adamlarını bizzat kendileri o makamlara getirmiştir.  

Dünün Şerif Hüseyin’i neyse bugünün Esed’i de Sisi’de ya da Sisileri de aynıdır…

İşte bu anlayışın özetidir aşağıdaki fotoğraf…

Gelin bu fotoğraf üstünden kısa bir analize çıkalım…

Coğrafyanın bağrına bir hançer gibi saplanan İsrail’den başlayalım…

Aforizmalardan mürekkep tepkiler...

Boykot edilecek İsrail malları listesi...

En acı ve en kanlı vahşet fotoğrafları...

Vs. vs... Her İsrail katliamının ritüellermiş refleksleri olur adeta ülkemizde…

Sonrası ise suskunluk,  alev-i saman...

Gelelim fotoğrafın başka bir yönüne...

Amerika, İngiltere, Fransa başta olmak üzere birçok devlet, İsrail' in yanında olduklarına dair destek açıklamalarında bulunur saldırıların ardından.  

Müslüman dünyası ise Rahmetli Erbakan’ın:

8 milyonluk İsrail için 1,5 milyarlık İslam dünyası Ebabil Kuşları bekliyorsa o Ebabil Kuşları gelir bizi vurur,

ferasetinin esaretinde teselli bulur…

Çünkü şu an Müslüman ülkelerin liderleri birilerine uşaklık eden bir zihniyetin tezahürüdür...

Filistin' de Abbas ve öncesinde güya mücahit bildiğiniz Yaser Arafat; Mısır' da Hüsnü Mübarek, sonrasında Sisi...

Suudi Arabistan'da Kral Faysal hariç gelen tüm krallar; İran' da 1920' den sonra gelen tüm liderler(Musaddık ve biraz biraz da Ahmedinejad hariç),Suriye' de katil baba ve oğul Esed...

Irak' ta Saddam... Vs vs...

İşte bundandır ki bugün İslam dünyasının liderleri ile tebaa arasında zihniyet olarak uçurum vardır.

Halkta Osmanlı ve dolayısıyla Türkiye sevgisi had safhada iken, yönetim anlayışı bunun tam zıttıdır.

 Çünkü yönetimlerin çoğu ya darbeyle ya da birilerinin uşağı olmak için oralara gelmiştir, getirilmiştir.

Mesela “canımız, kanımız, davamız, bedenimiz” dediğimiz Filistin'in son iki lideri olan Yaser Arafat ve Mahmut Abbas’a  bir bakalım:

-1978’de Türkiye aleyhine faaliyetlere başlayan terör örgütü PKK ya kucak açan,

-1980’de Asala terör örgütü işe işbirliği yapan, Sidon şehrine onları yerleştiren,

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından Türkiye Kıbrıs'ta işgalcidir diyen,

1989 yılında, Karabağ işgali ve sonrasındaki katliamın ardından, Ermenistan davasında haklıdır,

Söylemiyle Ermeni işgaline destek veren,

1980’li yıllarda

PKK ile Filistinli Navaf Havetma’nın gerillaları ortak bir kamp kurup daha sonra

1992 yılına kadar tamamıyla PKK' nın eğitimine tahsis edilen Mahsun Korkmaz Akademisi' ni topraklarında barındıran

Suriye' ye karşı Apo ültimatomu verildiğinde

Arap birliğini toplantıya çağırıp Suriye'nin yanında Türkiye'ye karşı savaşalım önerisinde bulunan

Vs vs

ARAFAT' ı;

Yıl 2009

“Kıbrıs’ta Türk Askeri işgalcidir” diyen,

-2015’te Sözde Ermeni soykırımının 100. yılına özel “Ermeni Soykırımı Pulu” basan,

"Doğu Türkistan'da Çin'in uyguladığı politikalar haklı ve yerindedir. Çin'in meşru konumunu desteklemeye devam edeceğiz diyen,

-2019 Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yaptığı terör operasyonunu kınayan,

-2020 Akdeniz deniz sahası anlaşmazlığında Kıbrıs Rum kesiminden yana tavır alan,

-2020 Azerbaycan-Ermenistan savaşında Ermenileri destekleyen

ve Türkiye aleyhine çoğu kararlarda susarak da olsa destek veren

MAHMUT ABBAS' ı

unutmadık biz.

( Sözde Ermeni Soykırımı başta olmak üzere bütün milli davalarda düşmanca davranan HDP'nin, Filistin konusu mevzubahis olduğunda niçin destek olduğunu şimdi daha iyi anlayın.

Dertleri Filistin halkı değil, dün beraber yürüdükleri Filistin liderleridir(!) )

Yaklaşık bin yıldır yaşadığımız ama bir asırdır koparıldığımız toprakları,  Rus ayısına teslim eden ve Suriye halkını katledip ciddi bir nüfus sorununu güvenlik sorunuyla başımıza bela eden, Mehmetçik’in kanını döken Esed’e de ve Esed gibilere de bu gözle bakın…

Ezcümle… Bunların hepsi bugünün Şerif Hüseyinleridir.