Öncelikle merkez üssü Elazığ olan 6.8 büyüklüğündeki depremde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet yaralılarımıza acil şifalar, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Büyük bir acı yaşadık. Devlet ve millet olarak da olabildiğince yaralara merhem olmaya çalıştık. Bu deprem bizim için bir nevi sınav da oldu. Allaha şükür ki depremin ardından yapılan arama kurtarma çalışmalarında sınıfta kalmadık ve emsal olacak bir yardım kampanyası ve faaliyeti yürüttük. Bu faaliyetler tüm hızıyla da devam ediyor.

Milletimizin acı karşısındaki tavrı, refleksi gerçekten takdire şayan. Ülkenin dört bir yanından yaraları sarmak adına deprem olduktan  hemen sonra tırlar dolusu yiyecek ve giyecekler yola çıkmıştı bile.

Acının dili, dini, ırkı yoktur. Bu felakette bunu bir kez daha öğrendik. Yedisinden yetmişine bölüşmeden, ayrışmadan, bütün insani duygularımızla herkes elinden geldiğince deprem bölgesindeki kardeşlerimize yardım etti, ediyor.

Türk milleti gerçekten tarihte eşi benzeri görülmemiş bir millettir. Hamdolsun ki acının karşısında duruşumuz bir ve ruh köklerimiz çok derin ve sağlam.

Öyle bir sağlam ki enkazdan çıkan;

- Çocuk annem diye, anne çocuklarım eşim diye, bir başkası beni bırakın içeride başkaları var diye bağırıyor.

Öyle bir sağlam ki;

- Bir mehmetçiğimizin enkaz altındaki Ayşe Yıldız ile konuşurken sesi öyle titriyor ki o sesteki acının içerisinde kaybolup gidiyoruz.

Öyle bir sağlam ki;

- Baba Hüseyin Yıldız'ın enkaz altındaki kendi canını feda edip 2 buçuk yaşındaki kızı ve eşinin üzerine kapaklanarak onlara kalkan olan fotoğrafını görünce o tonlarca beton yığınını bağrımızda hissediyoruz.

Öyle bir sağlam ki;

- UMKE gönüllüsü Emine'nin enkaz altındaki Azize'ye ne yapması gerektiğini anlatırken ki o gönül dili gönüllerimizi titretiyor.

Öyle bir sağlam ki;

- Enkaz altındaki Dürdane Aydın ve eşi Zülküf Aydın'ı elleri ile kazarak çıkartan Suriyeli Mahmut oluyoruz hepimiz.

Öyle bir sağlam ki;

- Enkaz altından çıkarılacağı sırada Hatun Ninemizin ekmek, su yerine ilk önce başörtüsü istemesi karşısında nutkumuz tutuluyor. Kelimeler boğazımızda düğümleniyor ve daha nice insanlık dersi... 

Böyle bir felaketi yaşadık. Acının içerisinde acı ve mutluluklar da yaşadık tabi ama bu felaketin ardından her zaman olduğu gibi yine; "Deprem değil bina öldürür" sözü akıllara geliyor. AFAD verilerine göre incelenen 16 bin 326 binadan 381'i yıkıldı. 3 bin 442'sinin ağır hasar aldığı 296'sının orta ve 5 bin 979'unun az hasarlı olduğu belirlenmiştir. 6 bin 163 binanın ise hasarsız olduğu tespit edilmiştir. Depremden 45 kişi sağ olarak kurtarıldı. 41 vatandaşımız hayatını kaybetti. Deprem nedeniyle hastaneye başvuran 1607 vatandaşımızdan 1539'u taburcu olurken 11'i yoğun bakımda olmak üzere 68 vatandaşımızın da tedavisi devam etmektedir.

Şimdi böyle bir ortamda insan düşünmeden edemiyor Allah korusun depremin şiddeti daha büyük olsaydı ne olurdu. Daha da önemlisi yan yana duran binalardan biri yerle yeksan olurken diğeri nasıl ayakta kalabiliyor. Hem de binalar bitişikken.

Bu binaların hangi koşullarda nasıl ve kimler tarafından yapıldığı tespit edilip varsa bir ihmal kesinlikle cezasının kesilmesi gerekiyor. Hem de öyle bir ceza olmalı ki en azından bundan sonraki bina yapımlarında binayı yapanlar bu tür cezaları göz önüne almak zorunda kalmalı ve onlar için emsal teşkil etmeli.

Allah bir daha bu ve benzeri acıları yaşatmasın ve bizi bu duygu ve milli şuurdan ayırmasın.

Kalın sağlıcakla.